<b>Günah</b> Kimden Gitti?
Yazar: Zafer İlbarsDin üzerine yapılan her türlü yorum, büyük tartışmalara yol açmıştır. Ağızdan gelişigüzel çıkmış herhangi bir söz bile bazen bir bardak suda fırtına koparmaya yeter. Bu konuyu sinema sanatı ele alırsa büyük tartışmaları da beraberinde getireceği elbette kesindir. Filmin sinemasal yanı biraz daha arka planda kalır. Hatta bu anlamda film izleyene hiçbir şey vermese de, uğraştığı konu nedeniyle mutlaka ilgi çeker. Özellikle festivaller baş tacı yaparlar. Film yer ve gök arasında sürekli gelir gider...
Kendini dinine adamış genç bir rahibin dünyevi sınavını izlerken aklımıza ister istemez yukarıda bahsettiğimiz durum geliyor. Filmin bir roman uyarlaması olmasının da etkisiyle işlenen konunun edebi yanının güçlü olduğu, sinemasal açıdan dikkate alındığında çok büyük farklar yaratmadığı gözüküyor. Belki başarılı oyunculuk performanslarını istisna kabul edebiliriz. Özellikle filmin iki ana karakteri olan genç rahip ve kasabanın güzel kızını canlandıran oyuncuların performansları dikkat çekici. Filmin yere göğe sığdırılamadığı biliniyor. Her ne kadar filme olan bu yaklaşım abartılı olsa da, film hakkında yapılan olumlu yorumların bir numaralı adresi romanın yazarı Jose Maria Eça de Queiroz olmalıdır (Kendisini buradan saygıyla anıyoruz!).
Erkek doğası ve mesleki pozisyonu arasında kalan genç rahip, kudretli mistisizmine kendisi için marjinal gözüken esrik bir eğlencenin tehlikesini ve boş vermişliğini katıyor. Bir filmde rahibi siyah cüppesinin yanı sıra çıplak vücudu ile de görebiliyorsak ve bu çıplak vücuda genç bir kadın konuk oluyorsa kıyameti koparmak için yeterince gerekçeniz var demektir. Bu yasak aşkın yanı sıra kilisenin genel anlamda yozlaştığının da anlatıldığını herhalde herkes tahmin edebilir. Kasaba hastanesinin yapımı için mafyayla işbirliğine bile girebilen kilisenin yaptığı yolsuzluk ve genç rahibin yasak aşkı, kurum ve birey olarak Katolik mezhebine yapılan eleştirinin iki yönünü oluşturuyor.
Dinin vermiş olduğu gücü kendi egoları için kullanmaktan çekinmeyen rahipler, sıradan insanın günahın çekiciliğine kaptırmasının doğal olduğunu kanıtlıyorlar bir bakıma. İnsanın aklına bizim topraklarımızda sık kullanılan "imam ve cemaat" ilişkisi gelmiyor değil. Din adamları bile artık erdemin uzun ve zorlu yollarından, günahın patika yollarına sapmaktan çekinmiyorlar. Kendi kuşandıkları zincirleri sıkılınca kolayca koparabiliyorlar. Günah, siyah rahip kıyafetlerinin saklayıcılığıyla görünmeyen bir leke haline geldiğinden her şeyi rahatça bertaraf edebiliyorlar.
Genç rahibin erkek olduğunu hatırlaması ve dünyevi zevklerin en tehlikelisi olan şehvete kollarını açması, bir bakıma kilisenin işlediği kabahatler düşünülecek olursa biraz masum kalıyor. Hüzün ve gözyaşıyla sulanan yasaklanmış zevkler, kural dışı bir aşkın ateşi ve "başka bir dünya" arayışının heyecanıyla bir araya gelince filmin en dramatik noktası ortaya çıkıyor. Genç rahibin mesleki prensiplerine sonuna kadar uymakla, zaaflarla dolu insan doğasının gösterdiği istikamete sapmamak arasında yaşadığı bocalama sırasında yaşadığı gelgitler filme anlam veren yegane unsur.
Genç kadının durumu ise ayrı bir konu. Kiliseye sonuna kadar bağlı olan genç kız, uzun süredir beraber olduğu ama kiliseye uzaklığı nedeniyle bir türlü güvenemediği sevgilisini terk ederken kalbini kasabaya yeni gelen genç rahibe kaptırıyor. Onun yaşadığı çelişki, dinin gerektirdiği ilahi aşk ile rahibin varlığında vücut bulan dünyevi aşk arasında kalmak. Ama genç rahip tanrının sözcüsü olduğuna göre geçerli bir bahane var. Bütün bunlara rağmen en büyük diyeti ödeyenin genç kız olması gerçekten olayı trajedi boyutuna taşıyor. Din ve temsilcileri dizlerine kadar battıkları bu beladan sıyrılırken, genç kızın ne yazık ki böyle bir şansı bulunmuyor.
Rahibin yaşamının dışına sürdüğü hazzı kabullenişi, kendisini doğuştan itibaren içinde bulunan ve bastırmak zorunda kaldığı dürtülerin kontrolüne bırakması filmin "insani" yanının altını çiziyor. İnsanın asla tek boyutlu bir yaratık olmadığı, bu anlamda kusursuz oldukları düşünülen din adamlarının kişiliğinde altı çizilerek vurgulanıyor. Ancak ilginç olan nokta, genç rahibin ihmal edilmiş egosunun uyanmasının ardından bir felakete uğraması. Zira film insani zaafları olumlarken, birdenbire bu tutumundan sıkı bir U-dönüşü yaparak zaaflarına kulak veren genç rahibi cezalandırıyor. Bize de filmin sonunda günahın kimden gittiğini sormak kalıyor...