İskoçya’nın Adem ve Havvası
Yazar: Ertan TunçAlexander Trocchi'nin romanından uyarlanan 2003 yılı yapımı Tutku Nehri, McGregor'un popülaritesinden yararlanmak amacıyla nihayet sinemalarımızda. Limandan nehir yardımıyla yük taşımacılığı yapmakta olan teknelerden birinde işçi olarak çalışan Joe'nun cinsel dünyası üzerine bir film Tutku Nehri. Gücünü geriye dönüşlerle bezeli kurgusal yapısından alan bir roman uyarlaması olması açısından, ipuçları toplamaktan ve erkenden sonuca ulaşmaktan haz alan seyirciler için keyifli bir macera sayılabilmesine rağmen, bir sinema salonunda bulmaca çözmek zorunda kalmaktan hoşlanmayanlar için neredeyse bir işkenceye dönüşebilen Tutku Nehri, cinayet, aşk ve ihanet üçgeninde dönen orta halli bir drama.
Teknenin sahibi olan karı kocanın, Les ve Ella'nın hayatları, yanlarına aldıkları rıhtım işçisi Joe tarafından değiştirilir. Ella'nın cinsel özgürlüğünün peşinden gitmesi ve eşine ihanet etmeye başlamasıyla filmin gerilimi bir hayli artar. Joe'nun geçmişine ait gizemli gerçeklerin -açılışta- nehirde bulunan kadın cesedi ile ilişkilendirilmeye başlamasıyla, heyecanın dozu giderek fazlalaşır fakat geriye dönüşler, o kadar karmaşık bir kurguyla beyazperdeye aktarılıyor ki, bu klostrofobik İskoç hikayesinin bir karabasana dönüşmesi yeterince sağlanamıyor.
Rıhtımda cesedi bulunan Cathie adlı genç kızın geçmişine ait görüntülerinin filmin zamansal çözümünü zorlaştırdığını söylemek mümkün, böyle olunca da Joe'nun aşağı yukarı iki-iki buçuk yıllık bir süreye sıkıştırılmış hikayesinin kronolojik bir dökümünü yapma çabasının seyirciyi bir hayli yoracağını itiraf etmek gerekir. Özellikle kurgusal manada geriye dönüşler ve ileri sıçramalar arasındaki belirsizlik yorucu bir unsur olarak kendini gösteriyor.
Tutku Nehri, karakterlerin değiştiği, meyvenin/suçun değiştiği bir tür Adem ve Havva hikayesine atıfta bulunuyor. Cinsel açlık ve beraberinde getirdiği toplumsal başkaldırının sonuçlarına dair bir hikaye, genç bir Adam'ın Atlantik Eve ile beraberliği üzerinden aktarılıyor. Ella ve Joe'nun beraberliğinin sürüklendiği nokta ise yer yer Jean Vigo'nunL'Atalante'sini hatırlatıyor.
Eşini ve işini yavaş yavaş yitirmekte olan Les'in içine düştüğü içler acısı durum da cinayetle bağlantılı olma olasılığına sahip olmaya başlarken, filmin ortalarında erken bir final gerçekleşiyor. Bugünkü popüler sinemanın yaygın kullanım tarzına tamamen aykırı olan bu durum, hikayeyi bir anda gizemli bir cinayet filmi yapaylığından gerçek hayatta karşılaşılabilecek istenmeyen olaylar silsilesi çizgisine kaydırıyor. Joe'nun, masum cinayet sanığını kurtarma çalışmaları ve istenmeyen sonuçları da gerçekle birebir örtüşme ihtimali olan olaylar. Filmin en önemli özelliği de, ki romandan kaynaklanıyor olsa gerek, izleyicisinin boşluklarına vuran, beklenmedik gelişmeleri.
İskoçya'nın su kanallarındaki muhteşem görüntü çalışması ile hikayenin geçtiği zaman dilimini kestirmeyi engelleyen mekan ve dekorları Tutku Nehri'nin hem avantajı hem de dezavantajı; çünkü bu teknik çalışmalar, kurguyu büsbütün karmaşaya sürükleyen asıl öğeler. Cinsel gücünün zirvesindeki Joe'nun hayatından gelip geçen onca kadını birbirinden ayırmayı zorlaştıran karanlık görüntü çalışması, bir yandan Glasgow limanlarının ağır işçilerinin içinde bulunduğu acı durumu gözler önüne sererken, öte yandan da ister istemez, seyircisini hikayeden koparmayı da başarıyor.
David Mackenzie'nin yönetmenliğini üstlendiği Tutku Nehri, cüretkâr sahneleriyle seksist olarak bile nitelendirilebilecek, her yaştan insana hitap etmeyen kompleks bir drama. Swinton ve McGregor'un akılda kalıcı performansları vegirift senaryosuyla, ada edebiyatına ve sinemasına ilgi duyanları tatmin edebilecek bir Avrupa filmi.