Hesabım
    Çıkış Yok
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Çıkış Yok

    Çıkış Yok

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    Televizyon filmlerinin sinema filmlerinden farkı sadece büyük perdeler yerine aydınlık odaların küçük ekranları için üretilmiş olmalarıyla sınırlı değil. Televizyon filmlerini ayrı bir türe dönüştüren kimi özellikleri var; genel olarak televizyon izleyicisi kadınlar için üretilmiş, sanatsal kaygıları neredeyse sıfır olan, çoğu zaman gerçek olaylardan ilham alan ve tek koşulu hikaye anlatmak olan ve bunu becerdiğinde ise başarılı kabul edilen yapımlardır.

    Genellikle eleştirmenler bir sinema filmini fazla yüzeysel, basit, donuk bulduklarında onu televizyon filmine benzeterek de aslında bu türe çok da iyi bakılmadığını hatırlatırlar. Nedense televizyon filmi dendiğinde, gerçek bir olaydan esinlenen ve kuyuya düşen bir çocuğun kurtarma harekatını tüm detaylarıyla anlatan klasik bir film canlanıyor kafamda. Yaşanan dehşet dolu saatleri göstermek dışında bir amacı olmayan ve adı duyulmamış bir yönetmen ve oyuncularla kotarılmış bir çalışmayı.

    Şüphesiz bu ve bunun gibi milyonlarca film ve hatta o filmleri gösteren televizyon kanalları var. Fakat günümüzde ilginç bir şekilde televizyon filmlerinin ilgi odağı olmaya başladığını söyleyebiliriz. DVD şirketleri eskiye dönük kazı çalışmaları yaparken, sinema tarihinin loş köşelerinde kalmış küçük ama ilginç filmleri keşfetmeye bayılıyorlar. Şüphesiz televizyon filmleri alanında da bu tür hazineler var ve gerek DVD şirketleri gerek torrent siteleri bu hazineleri gün ışığına çıkarmak için yarışır vaziyetteler.

    Bu hafta vizyondaki iki etkili film ister istemez akla televizyon filmleri denen bu ilginç dünyayı hatırlatıyor. X-Files dizisinden uyarlanan ikinci sinema filminin ilkinden çok daha başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü sinema filmi olmaya çalışmıyor, büyük bir X-Files hikayesi veya olayı anlatmaya da çalışmıyor. Hatta bir dizi bölümüne göre çok daha sade bir şekilde çekilmiş. Adeta bir televizyon filmi gibi!

    Peki bu durumdan dolayı Chris Carter’ı suçlamak mı lazım? Kesinlikle hayır. Sinemacı teknoloji fetişizminden ve aksiyon bombardımanından uzak klasik bir hikaye anlatmak istemiş ve bunda fazlasıyla başarılı olmuş. En büyük kozu ise müthiş atmosfer becerisi. Karlı manzaralar, tekinsiz yollar ve gizemli çiftlikler iyi işliyor filmde. Bilim kurgusal bir kâbusun yavaş yavaş gerçek olabileceğinin de sinyalini veriyor.

    Filmdeki güncel frankeştayn hikayesi ve şüphesiz tacizci din adamı ve medyumun da başlı başına bir film olabilecek, kadın programlarını kıskandıran bir kişisel hikayesi var. İnanmak İstiyorum, kadın izleyicilerin de ilgisini çekebilecek, bazı erdemleriyle sinema filmlerini bile kıskandırabilecek etkileyici bir 'televizyon filmi'. Hafiften İkiz Tepeler tadı verdiğini de belirtmek lazım.

    The X-Files: İnanmak İstiyorum ile birlikte sinemalarda yerini alan Çıkış Yok da, Stuart Gordon isimli ilginç yönetmenin imzasını taşıyor ve çaktırmadan televizyon filmlerinin tekniğinden yararlanıyor. Bu defa hikaye gerçek bir olaydan (üçüncü sayfa haberi) yola çıkılarak yazılmış, yani her şey hazır. Ortada yavaş yavaş evsiz kalabalıklar arasına karışan işsiz bir adam var. Gündüzleri iyilik sever bir hemşire geceleri ise acımasız bir hedonist olan bir güzel de var. Hemşire yeni evsize arabasıyla çarpıyor ve onu evine getiriyor. Fakat sıkıştığı araba camından indirme gayretinde bile bulunmuyor ve uyuşturucu satıcısı erkek arkadaşıyla birlikte onu yok etmeye çalışıyor.

    Gordon da tıpkı Carter gibi hikayesini sade bir şekilde anlatıyor. Fakat Gordon’un çalışmasının televizyon filmlerinde göremeyeceğimiz eleştirel bir yönü de var. Gordon yabancılaşmanın güncel hallerini gösteriyor bize. İş ve kariyer hırsı, evsizlerin önlerinde taşıdığı çöp arabalarıyla aynı değerde olması vs. Korku sinemasına uzak olmayan ama bu defa gerçekçi korkuların peşine düşen yönetmen bize insanların duyarsızlaşarak 'zombileştiği' bir dünya ortaya koyuyor.

    İnanmak İstiyorum ve Çıkış Yok, kaynak olarak bir televizyon dizisini ve üçüncü sayfa haberini almaları nedeniyle televizyon filmlerini hatırlatıyor, fakat doğrudan hikayeye odaklanmaları ve gerçekçilikten ayrılmamaları nedeniyle başarılı bir televizyon filmi görünümündeler. Bu durum kimi izleyicinin filmleri sıkıcı bulmasına neden olabilir fakat yönetmenlerin başarılı birer hikaye anlatıcısı olması ve en başta bir dertlerinin olması; her iki filmi de başyapıt düzeyine yükseltiyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top