Hesabım
    Göklerin Hakimi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Göklerin Hakimi

    Oscar’a Uçmuş

    Yazar: Ali Ercivan

    Martin Scorsese'nin, Amerikan sinemasının gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerinden biri olduğu tartışmasız bir gerçek. Taksi Şöförü (Taxi Driver), Kızgın Boğa (Raging Bull), Sıkı Dostlar (Goodfellas) gibi başyapıtları yaratmış olan yönetmenin bugüne kadar bir Oscar heykelciği ile onurlandırılmamış olması bir uktedir sinemaseverlerin gönlünde. Bu yüzden de son dönemde Scorsese'nin yapım aşamasındaki her filmine potansiyel Oscar galibi olarak bakılır hale gelmişti. Yönetmenin kendisi benzeri bir beklentiyi taşıyor mu bilemeyiz tabii ama '90lı yılların başlarından beri sanki bu ödülü kazanmak amacıyla tasarlanmışa benzeyen birçok film yaptı kendisi. Ve belki de bu yüzden söz konusu filmlerin çoğu başarısız işler olarak kaldılar ve bu yılan hikayesine son noktayı koyamadılar.

    Sıkı Dostlar'dan beri beklenen adaylık, iki yıl önce New York Çeteleri (Gangs Of New York) ile geldi. Scorsese bu projeyi 20 yıllık hayali olarak tanımlıyordu. Fakat, belki de projeye bu kadar heyecanla yaklaşmasından olacak, ortaya çıkan sonuç beklentilerin oldukça altındaydı. Törenden bir kez daha eli boş dönen Scorsese, şansını bu kez de safkan bir yapımcı filminde denemeye karar verdi.

    Leonardo Di Caprio'nun ayağa kaldırdığı ve ilk etapta Michael Mann'ın çekmesi planlanan Göklerin Hakimi (The Aviator), Scorsese'yi bir kez daha Akademi radarına soktu. Bu kez kazanır mı kazanamaz mı hep birlikte göreceğiz. Ama esas önemli soru, Scorsese'ye Oscar'ı getirecek film bu mu olmalı?

    Göklerin Hakimi, iyi kotarılmış bir büyük yapım. Ama Martin Scorsese'nin karakteristik özelliklerini yansıtmaktan oldukça uzak. Her zaman biçimciliğiyle tanınan bir yönetmenin, bu kadar sıradan bir iş çıkarmış olmasına şaşırmamak mümkün değil. Scorsese'yi eli yüzü düzgün bir film çıkardığı için takdir mi etmeliyiz yani?

    Kaldı ki bu işin kusursuzluğu da tartışmaya açık. Filmin özellikle ilk kısımlarındaki bazı kurgu problemleri ve seçimleri rahatsız edici. Olayların geçtiği farklı dönemlerin sinemasındaki hakim renkleri kullanmak, özellikle Technicolor sisteminin görsel yapısını yakalamak için yapım sonrası sürecinde gerçekleştirilen dijital renk düzeltme işlemi ise amacına ulaşmaktan ziyade bilgisayar varlığını fazlaca hissettiren bir yapaylığa neden oluyor. Büyüyememiş, saplantılı bir petrol zengininin umursayamadığımız öyküsü bizi sadece görkemli prodüksiyon koşullarıyla etkiliyor ama filme bir ruh sağlayamıyor.

    Her ne kadar güç bir rolün altından başarıyla kalksa da ele alınan süreç boyunca hiç yaşlanmayan, zaten hala bir çocuktan fazlası gibi de gözükmeyen Leonardo Di Caprio; yine teknik olarak kusursuz bir performans verse de Katherine Hepburn olduğuna bizi inandıramayan Cate Blanchett; ve zaten hiçbir noktada Ava Gardner rolünün içini ne fiziki açıdan ne de bir oyuncu olarak doldurması mümkün olmayan Kate Beckinsale de filmin genelindeki eksiklik hissi içinde yerlerini alıyorlar.

    Bütün bu saydıklarım, Göklerin Hakimi'nin Akademi Ödülü'nü kazanması için bir engel olmayabilir. Aslında tipik bir Oscar yapımı var karşımızda ve Scorsese'yi bir kez daha o salondan eli boş gönderip küçük düşürmeye kimsenin gönlü razı olmayacaktır. Ama bunun bir telafi, bir kariyer ödülü olacağını da kabul etmek gerek. Çünkü karşımızdaki, aday filmler içinde kesinlikle en iyisi değil.

    Ancak şunu tekrarlamak isterim; bu yine de iyi kotarılmış bir Hollywood filmi. Geniş kitleler için ilgi çekici olabilecek yeterli malzemeyi taşımıyorsa da, özellikle karakterinin psikolojik rahatsızlığını ve bunun yaşamına etkisini etkili bir şekilde yansıtıyor. Filmin en başarılı kısımları da bunlar zaten; Hughes ile uçaklardan ziyade, Hughes ile yanında taşıdığı sabun veya üzerinde parmak izi olan bardak veya kapının deliğinden odaya dolan tütün kokusu arasındaki ilişkiler... Scorsese, işte bu detaylarda ustalığını hatırlatmayı başarabiliyor bize.

    'Oscar'ı nihayet kazanacak mı yoksa Clint Eastwood'a mı kaptıracak?' tartışmalarının sürdüğü şu günlerde, zaten bütün amacı bu ödülü kazanmak ve yönetmenine kazandırmak olan bu büyük yapımla ilgili söylenebilecek şeyler de ister istemez bu konu üzerine oluyor. Scorsese'nin heykelciğini kazanıp rahatlamasını ve yeniden daha küçük, yaratıcı filmlere dönmesini gerçekten istiyorum. Sanırım, rahatsızlığım şuradan kaynaklanıyor: Martin Scorsese, sadece New York Çeteleri'nden daha iyi bir film ortaya çıkardığı için değil; Kızgın Boğa ya da Sıkı Dostlar gibi filmlerini de aşabildiği (veya en azından onların düzeyini yakalayabildiği) noktada ödülü kazanmalı. Aksi takdirde, sinema tarihinde Stanley Kubrick, Alfred Hitchcock, Robert Altman gibi başka Oscarsız ustalar da var. Ve bu onların değerinden hiçbir şey eksiltmiyor...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top