Bir Kez Daha: <b>Carmen</b>
Yazar: Murat Emir Erenİspanyol Sineması'nın son yıllardaki şahlanışı malum. Ülkemizde de, Akdenizli kanımızdan olacak bu sinemanın hemen her örneğine sıcak bakmak yeni moda. Yakın dönemde vizyona giren İspanyol Pansiyonu gibi nitelikli örnekleri kadar, yaz sezonunda izlediğimiz Utopia gibi vasatın altında örneklerini de ülkemiz salonlarında görebiliyoruz artık. Elbette İspanyolların samimi tarzı, özellikle filmlerindeki özgün tavırları bunun en büyük nedenlerinden biri ve kabul etmek gerekir ki, hem düzgün prodüksiyonlara hem de başarılı yönetmenlere sahip bir ülke İspanya, yaklaşık 70'lerin başından bu yana.
Gelgelelim, tüm dünyada ve tüm ülke sinemalarında yer aldığı gibi, İspanya dahilinde de yerel motiflerin, sevilen figürlerin ama vasat, ama görkemli düşünmeden, bir biçimde filme alındığı görülebilir bir durum. Carmen de bunlardan biri, her şeyiyle dört dörtlük gibi görünen, kostümleri, oyunculuğu, erotizmi ve artık anlatıla anlatıla temcit pilavına dönen hikayesiyle izleyiciyi tavlayacak türden bir seyirlik. Ama daha dışardan bir gözle, vasatın üzerine çıkamayan bir sinema filmi...
Carmen, Proper Merimee'nin romanından aynı adla uyarlanan bir film elbette. Tabi ki Georges Bizet'in ünü cihanı aşan sahne eserini de unutmamak gerek.. Yerel motiflerle örülü, döneme özel kostümleri kuşanmış oyuncuların, kalabalık figüran kadrosunun, İspanya'nın tarihi mekanlarının, özellikle iç mekanlarda bol bol yer verilen katedrallerin gölgesinde bir İspanyol çingenesi ve bir subayın aşk öyküsü Carmen... Başrollerinde Paz Vega, Leonardo Sbaraglia gibi İspanya'nın son dönemlerdeki iki sevilen figürünün yer aldığı film, Merimee'nin defalarca sinemaya uyarlanmış eserine bu kez biraz daha fazla erotizm katıyor. Gerçi kadroda Paz Vega'yı görüp de, buna şaşırmak anlamsız.
Kısa ve öz olarak, tehlikeli bir İspanyol dilberinin ve ona aşık olup hayatını sersefil eyleyen bir subayın öyküsünü anlatıyor film. Filmin yönetmeni ise, deneyimli bir isim; Vincente Aranda. Filmin senaryosuna da belli başlı müdahalelerde bulnan Aranda, Carmen'i gayet düzgün bir biçimde perdeye aktarabilmek için elinden geleni yapmış esasında. Gerek çerçevelerinde, gerekse filmin oyuncu yönetiminde belli bir özen göze çarpıyor.
Ancak filmin son derece bildik hikayesi ve dramatik yapının bir sinema filminden beklenmeyecek derecede hantal oluşu filmin büyük sorunları içersinde yer alıyor. Ayrıca, başta da dediğimiz gibi Carmen, neredeyse Monte Cristo Kontu kadar sinemaya malzeme olmuş bir figür. Haliyle filmdeki hikayenin, izleyiciye kendisini yeni ve gizemliymiş gibi satması, filmi fazlasıyla baltalıyor. Yönetmen Aranda'nın biraz fazla düzgün hatta "sadece düzgün olmak için düzgün olan" reji anlayışı, filme ve hikayeye kattığı yegane yeniliğin yalnızca "erotizm"den ibaret oluşu ise, böyle bir filmin neden çekildiğini bile insana düşündürüyor.
Tüm bunlara rağmen Carmen, yalnız başına ilendiğinde, iyi zaman geçirilebilecek bir yapım. İspanyol Sineması'na meraklı olanlar ve Merimee'nin öyküsünü perdede izleme şansına bir daha erişemeyeceğini düşünenler için kötü bir seçim değil. Başrol oyuncuları Leonardo Sbaraglia ve Paz Vega'ya özel ilgisi olanlar için de öyle... Ama bir sinema filmi olarak ondan çok fazla şey beklememek gerekiyor. Zira Carmen artık yoruldu, dans etmekten de, erotizmden de, subay sevgilisinden de... Artık onu rahat bırakmanın vaktidir.