Hesabım
    Düzenbaz Roger
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Düzenbaz Roger

    <b>Düzenbaz Roger</b>:Hızlı Başlangıç...

    Yazar: Irmak Koçkan

    Manhattan'ın parlak ışıklarının tam ortasında geçen Düzenbaz Roger, günümüz erkek egosuna oldukça modern ve komik bir yaklaşım sergiliyor. Dylan Kidd, Tribeca Film Festivali'nden büyük ödülle dönen film ile yönetmenlik hayatına, kendi filminde olduğu gibi, oldukça hızlı ve başarılı bir giriş yapmış. Daha ilk sahnede, iyi bir reklamcı olan Roger ve arkadaşlarının "gelecekte erkeklere neden ihtiyaç duyulmayacak" konulu diyaloğu, bir anda Roger'ın sürekli kendi fikirlerini ileri sürdüğü oldukça uzun bir monoloğa dönüşüyor. Bu kadar şiddetli bir girişten sonra izleyicilerin merakını canlı tutmak her yönetmenin harcı değildir, ancak Dylan Kidd bunu oldukça iyi başarmış.

    Roger, tatlı dilli, esprili, hazırcevap, zeki ama bir o kadar da serseri ve kaba bir karakter. Ama filmin başından sonuna kadar ona asla kızamıyorsunuz. Bu tatlı serserinin hayatı, yeğeni Nick'in kendisini ziyarete gelmesiyle değişiyor. Yeğeni dayısının kadınlarla olan "iyi ilişkisinden" faydalanmak, daha doğrusu artık bekaretini kaybetmek istiyor. Roger da önce pek kabul etmeyecekmiş gibi görünse de hemen ardından "derse" başlıyor. Bu öğretici yolculukları esnasında, bir bara uğrayıp iki güzel kadınla tanışıyorlar, Roger'ın kendisinden "artık seninle aynı sosyal ortamlarda bulunmak istemiyorum" diyerek ayrılan eski sevgilisi ve patronu Joyce'un partisine uğruyorlar, ve en sonunda geceyi...

    Aslında filmde gizli kapaklı, tam olarak nedeni bilinmeyen bir çok olay var. Mesela, Roger'ın insanlara, özellikle kadınlara olan hırsı daha ilk dakikadan göze çarpıyor. Barda içki içerken yanına oturma "şansına" erişen iki kadın hakkında öyle yorumlar yapıyor ki, bütün söyledikleri doğru da olsa, o kendini bilmiş ve aşağılayıcı halleri nefretini açıkça ortaya koyuyor. Filmde tam anlatılmamış da olsa, bana kalırsa bu sorunun kaynağı ailesi. Kendisi Nick'in annesi Susan'la görüşmemesine rağmen, kardeşinin babasıyla sürekli görüştüğünü duyduğu an yüzünde oluşan iğrenme ifadesi, sanki geçmişinde olmuş travmatik bir tecrübeyi işaret ediyor. Ablasının bu davranışını hiç anlayamıyor, sanki babasının ona yaptıklarından sonra hala onunla görüşüyor olmasını kabullenemiyor. Aynı şekilde Nick'in de büyükbabasıyla o kadar yakın olması Roger'ı oldukça rahatsız ediyor. Barda kızlarla konuşurken ilk tecrübesinden ve ailesinden kesinlikle bahsetmiyor.

    Aslında genelevdeki son sahne de bütün bunları doğrular nitelikte. Nick bir odada tam istediği sonuca ulaşmak üzereyken, Roger genç bir kızla başka bir odaya giren yaşlıca adamı görür görmez, Nick'i oradan çıkartıyor. Belki de kız kardeşini babasından kurtaramamasının yarattığı vicdan azabını, yeğenini oradan kurtararak yatıştırmaya çalışıyordur, kim bilir? Bir de Joyce'un Susan'la olan inkar edilemez benzerliği var ki, sanki Roger Joyce'u bilerek seçmiş gibi duruyor.

    Sizi uyarmak zorundayım, Düzenbaz Roger sürekli aksiyonun olduğu heyecanlı komedilerden değil, sürekli gelişen diyaloglara sahip bir kara-komedi. Bir sahnede Roger'a gülerken, diğer sahnede kendisine acıyorsunuz. Roger filmde o kadar çok konuşuyor ki, film ilerledikçe uyuşuyorsunuz, kendinizi, her geçen an daha dikkatli olmak zorunda hissediyorsunuz. Ama bu diken üstüne oturma hissi sizi filme daha çok çekiyor diyebilirim.

    Kidd'in el kamerası kullanımı oldukça rahatsız edici, hatta neredeyse klostrofobik bir ortam oluşturmuş. Zaten konular o kadar "aramızdan" ki, özellikle bar sahnelerinde, sanki asıl kahraman bizleriz, görüntünün gidip gelmesi de biraz fazla kaçırdığımız rom-koladan. Aslında bütün bunlar filmin yerli yerine oturmasını sağlamış, sanki düzgün bir çekim olsaydı ya da konuşmalar bu kadar yer tutmasaydı, Düzenbaz Roger ve serüveni bu kadar çekici gelmeyecekti.

    Roger'ı oynayan Campbell Scott, harika bir iş çıkarmış, bu sorunlu adamı oldukça gerçekçi bir biçimde canlandırmış. Karakterine öyle bir sevimlilik katmış ki, Roger'ı aslında sevmememiz gerekirken, ona yakınlaştığımızı hissediyoruz. Bütün repliklerini doğal ve içinden gelerek okuyor, ki bu da "acaba Scott da Roger gibi kalp kıran bir Kazanova mı?" sorusunu akıllara getiriyor. Nick'i canlandıran Jesse Eisenberg, Scott kadar olamasa da oldukça iyi bir performans sergiliyor, zaten kendisini Get Real'la oldukça sevmiştik, bu kez de saf Nick rolüyle gönüllerimizi fethediyor.

    Filmin bu kadar başarılı olmasını sağlayan diyaloglar, aslında karakterlerin gelişiminin gösterilmesine bir bakıma engel olmuş. Mesela Roger'la Susan arasında geçenler hakkında sadece tahminler yapabiliyoruz, bu birçok insan için tatminsizlikle sonuçlanabilir, ama benim hayal gücümü çalıştırdığı için, filmin üzerimdeki etkisini oldukça artırdığını söyleyebilirim. Testosteron yüklü başlangıçtan, kurnaz finaline kadar, Düzenbaz Roger, oldukça eğlenceli, kimi zaman zorlayıcı ama bir o kadar hoş bir film. Belki fazla orijinal değil ama oldukça büyük bir kalbe, ve onunla uyumlu ileri bir zekaya sahip.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top