"Film apaçık bir propaganda filmidir ve tamamen göz boyamak amaçlı çekilmiş; Türklerin barbar, zalim ve sapık, Arapların ise cahil, kullanılıp atılan ve öndersiz bir millet olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Filmde gösterilmeye çalışan şeylerden birisi de şu; Araplar, İngilizlerin gazına gelip Arap isyanını başlatırken ve Osmanlı Ordusuna karşı savaşmaya hazırlanırken başlarından ne geçti, Lawrance onları nasıl bir araya getirip bütünleştirdi o gösterilmeye çalışılmış uydurma yalanlarla. Film, her zaman yılı dolaylısıyla önyargıyla yaklaştığım, oyunculuk ve ses kalitesinin az olacağını düşündüğüm bir filmdi ancak önyargının ne derece de gereksiz bir şey olduğunu da kanıtladı ve yüzüme yumruk gibi çarptı bu film. Hatırladığımda gerçekten yüzümü küçük bir gülümseme kaplar, gözlerimin önünden Arabistan'ın çöl manzaraları geçer. Filmi siyasi görüşleri bir kenara bırakıp sinema anlayışıyla eleştirmek gerekirse; çok emek harcanmış bir film olduğu kanısına varmak mümkün olur. Peter O'Toole, Ömer Şerif, Alec Guinness ve Anthony Quinn olağanüstü oyunculuklar sergileyerek filmi bambaşka bir tada getirmişlerdir. Anthony Quinn, bu filmde ki rol başarısının ardından İslamiyetin doğuşunu anlatan en iyi filmlerden birisi Çağrı filminde Hamza rolünde oynamıştır. Öte yandan Peter O'Toole'da oldukça sağlam bir oyunculukla zor bir karakter olan Lawrance'ın üstesinden gelmiştir. Zaten fizik olarakta gerçek Lawrance'a benzemektedir. Alec Guinness'in Kral Faysal'ı canlandırması da çok ironik bir şey olmuş, bir İngiliz'ın bir Arap'ı bu kadar başarılı canlandırması da çok zor bir şey. Ayrıca Ömer Şerif, filmde de Şerif Ömer rolünün üstesinden başarılı bir şekilde gelmiş, beğeni toplamış ve filmin başarısına başarı katmıştır. Filmde uydurmacalarla dolu Osmanlı devleti ve Araplar arasında ki savaştan, İngilizlerin Arapları kukla gibi oynatıp oynatıp bunu izleyip gülmelerinden, Arap medeniyetinden bilgiler kapmayı bildim. Türk karşıtı bir film olsada, sinemasever olarak siyasi düşünce ve yönlerimi bir kenara bırakıp izleyince olağanüstü keyif verici bir filmdi. Süresi de oldukça uzun olması bazı kişileri sıkmıştır fakat benim için bir avantaj, sonuçta doyulmaz bir film olması yönünden oldukça iyi bir yön bu. Başarılı yönetmen David Lean'in Kwai Köprüsü gibi bir başyapıttan ve Brief Encounter gibi kesinlikle izlenmesi gereken bir filmden sonra ki başarıya erişen 3. filmidir, ondan sonra da Doktor Jivago gibi bir başyapıt çekmeyi başardı. Ancak şüphesiz ki, bu filmlerin arasından en çok beğenileni Arabistanlı Lawrance'tı. Filmin başında ki Lawrance ile, bitişinde ki Lawrance'ın da aynı kişi olmadığı bir gerçek, çünkü duygusal olarak pek çok değişikliğe gitmiş Lawrance, savaşın etkileri adeta acımasız bir savaşçıya dönüştürmüş. Filmde en çok beğendiğim sahneyse, Lawrance'ın Halitlerin kuyusundan su içmeye çalışan Arap dostunun Ömer Şerif tarafından öldürülmesi, Ömer Şerif'in uzaklardan geliş şekli ve Lawrance'ın dönüp Davut'u epik bir şekilde alması. David Lean, bu emek içeren başyapıtı günlerce Arabistan'ın yakıcı çöl sıcaklığında çekmiş, günlerce inanılmaz bir çekim ekibi tüm çölü gezmişlerdir. Arabistanın sanki altın tozlarıyla kaplanmış hissi veren çölleri için bile izlenebilecek bir film."