Hesabım
    Utopia
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Utopia

    <b>Ütopya</b>’nın Öteki Yüzü

    Yazar: Irmak Koçkan

    Bahis'i (Intacto) izleme şansını bulduğumda, açıkçası filmden etkilendiğim kadar başroldeki Leonardo Sbaraglia'dan da etkilenmiştim. Ütopya'da onun da oynadığjnı duyduğumda Arjantin'in yükselen değerlerinden olan oyuncuyu bir filmde daha izleme şansını bulmak beni memnun etmişti, çünkü beyazperdede Hollywood dışından birilerini görmek, maalesef, pek sık olmuyor.

    Maria Ripolli'nin dördüncü filmi olan Ütopia, yönetmenin Tortilla Soup'dan sonra tekrar çıkış yapmayı umduğu film olarak gözüküyor. Filmde, üç farklı insanı Madrid'de bir araya getiren Utopia adlı topluluğu tanıyoruz. Tabii "tanımak" kavramı kişiden kişiye değişir, buradan da Ripolli'nin "seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli" felsefesinin bir takipçisi olduğunu ve kimseyi pek yakından tanımak istemediğini anlıyoruz.

    Adrián (Leonardo Sbaraglia), kendisini diğer insanlardan ayıran geleceği görme yeteneği yüzünden sadece onlardan değil kendinden de kaçmaktadır, çünkü ölümleri görmekte ve bunları durduracak gücü olmadığını bilmektedir. Ángela, (Najwa Nimri) ailesiyle tüm bağlarını kopararak Güney Amerika'ya gitmiştir, burada katıldığı yarı gerilla yarı mezhep birliği bir grupla İspanya'ya dönerek çeşitli faaliyetlerde bulunmaktadır. Hervé (Tchéky Karyo) ise karısının ve kızının öldürüldüğü, kendisinin de kör kaldığı bir patlama sonrası polisliği bırakmış, kendisini tarikatlar tarafından rehin tutulan insanları kurtarmaya adamıştır.

    Şöyle bir dışarıdan bakılırsa, tutabilecek tüm elementleri bir araya getirmeye çalışmış filmimiz. İyi oyuncuları hemen bir köşeye ayıralım. Tchéky Karyo'yu izlemek her zaman bir zevk olmuştur, hele kör bir adam olarak rol kesmesi gerçekten de müthiş. Sivri mizaçlı, hırslı ve ateşli bir kadın için de Najwa Nimri mükemmel bir seçim. Aç Gözünü'den tanıdığımız bu güzel bayan, inandırıcı bir kompozisyon çiziyor. Son olarak sevgili Adrián'ımız, Sbaraglia'ya gelirsek, umduğum performansı yakalayamadığını düşünsem de beklentilerimi fazla yüksek tuttuğumu göz önünde bulundurarak, gayet başarılı bir oyunculuk sergiliyor. Nedense, bazı oyuncularda gereğinden fazla beklenti içine giriyorum, hem de sadece bir ya da iki filmde izlememe rağmen. Sanırım bir izleyici olarak kumaşını beğendiğim birinden daha iyi bir gösteri beklemek de hakkım.

    Filmimizin başarıya giden yolda yanına katıığı diğer bir "artı" da, modaya gayet iyi bir şekilde uyması. Modadan kastım, sinopsisine bakıldığında son zamanların en ilgi çeken konularından birini aynen uygulaması, bunu da kısaca "yolların kesişmesi" olarak tanımlayabiliriz. Bu işin ustasının Inarritu olduğunu hepimiz biliyoruz, açıkçası Paramparça Aşklar Köpekler'den sonra aynı yolu izlediği 21 Gram'da da kendisini izlettirip insanı filme aşık ediyordu.

    Birkaç sene önce, kahramanın ölü çıkması modası vardı, hemen arkasından da birçok filmi sondan başa doğru izledik. Şimdi de bu! Evet, belki biz insanlar yapımız gereği "haydi insanlar kaynaşsın, birleşsin, yolları kesişsin" türünü seviyor olabiliriz, ama modayı takip etmek bir yerden sonra taklitçiliğe dönüşüyor, ve bu çok ince çizgi üzerinde ilerlemek gerçekten de zor. Peki, bu film nerede duruyor diye düşündüğümde ise aklıma tek bir soru geliyor, bütün bu "moda"-"çizgi" kavramları neden 21 Gram'ı izledikten sonra değil de bu filmden sonra aklıma geldi?

    Ütopya'nın kendisini izlettireceğini düşündüğü kalıplardan biri de görüntü yönetmenliği. Açıkçası, filmin en sevdiğim yanlarından biri de buydu, siyah-beyaz ile renkli görüntülerin bir arada kullanılması çok şıktı. Adrian'ın fotograflara bakıp, "gördüğü" anlardaki flu ve titrek görüntüler, bizim de o yeteneğe sahip olduğumuzu hissettirmeye çalışıyordu, ve bir ölçüde bunu da başardığını söyleyebilirim. Gene de filmin genelinde öyle bir hava var ki, bütün bu görüntüler, başarılı olmalarına rağmen, kullanılması gereken bir formdan daha ileriye geçemiyor.

    Ütopya, bize diğerlerinin vaadettiğinden daha fazlasını maalesef sunmuyor. Öyküdeki çatlaklar, en önemlisi de filme adını veren Utopia topluluğuna verilmeyen önem, oldukça dikkat çekiyor. Bazı filmlerde, eksik olay örgüsü dikkat bile çekmez, çünkü bizi başka bir açıdan yakalamayı bilmiştir o film, ama Ütopya için geçerliliği olmayan bir mazeret bu. Filmin en sevdiğim bölümü ise, asla geri plana atamadığım romantik yanıma hitap eden kısmı oldu. Bu, bir gerilim filminde beklediğim en son şey, hatta ne yalan söyleyeyim, belki de en son istediğim. Beni bir yerden etkilemeyi başarsa bile, birkaç gün içinde unutacağım bir film Ütopya. Sadece Sbaraglia'nın güzel yüzünü unutmam biraz zor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top