Hesabım
    Click
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Click

    Hayatımı Zapladım!

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Takım elbiselerini sanki üzerlerinden hiç çıkarmadıkları ikinci bir deriymiş gibi kuşanan, ellerinden düşürmedikleri cep telefonları gece geç saatlerde dahi hiç susmayan, doğum günü, evlilik yıldönümü gibi özel günleri her daim unutan, oğullarının beysbol maçlarına, kızlarının yılsonu müsamerelerine son dakikada yetişen veya hiç uğramayan işkolik erkeklerin, "akıllarını başlarına toplama" hikayeleri son on yıldır beyazperdeye öyle sık yansıtılıyor ki, bu tarz filmler neredeyse kendi aralarında bir janr oluşturacaklar. Yeni Bir Başlangıç, Kasımda Aşk Başkadır, Yalancı Yalancı ve Babasının Kızı gibi ilk akla gelen örneklerde farklı aktörler tarafından canlandırılan bu karakter tipi, her uyarlamada ayrı olay örgülerinin içine yerleştiriliyor.

    Farklı filmlerde, değişik kişilik özellikleri baskınlaştırılan işkolik karakterler, ne kadar değişik yollara saparlarsa sapsınlar eninde sonunda hep "Siz siz olun, kariyer hırsı peşinde koşup, sevdiklerinizi ihmal etmeyin, hayatınızı yaşayın!" mesajını cümle aleme yayabilmek için birer araç haline geliyorlar. Filmi seyredenlerin verilen bu mesajı ana sınıfında dinlediği ilk masaldan başlayarak, okuduğu sayısız kitabın ve izlediği birçok filmin içinde bulduğu ve zihninin en derin köşelerine dahi yerleştirdiği elbet her yönetmen tarafından tahmin ediliyor. Fazla göze sokulduğu taktirde son derece itici ve yapmacık bir görünüm kazanabileceği bilinen bu ulvi mesaj, birçok sinemacı tarafından belirli numaralarla örtbas edilip, öykülerin içine yediriliyor ki, seyircinin bütün filmi yalayıp yuttuktan sonra "bu film zaten bildiğim bir şeyi kafama kakıp, hayatımı nasıl yaşamam gerektiğini göstermekten başka ne yapıyor?" tepkisi ile karşılaşılmasın.

    Kimi filmler, çareyi romantizm dozunu yükseltmede arıyor, kimileriyse olan biteni komedi unsurlarıyla iyice süsleyip seyirciyi ana fikrin etrafında şöyle bir dolaştırdıktan sonra mesaj durağında indirmekte. Bazı filmlerse izleyiciyi hissettirmeden etkilemeyi, rol aldığı hemen hemen her filmde espri kalitesini belli bir çizgide tutan ve karakterini güldürücü yüz mimiklerinin yanı sıra komik vücut hareketleriyle kuşatan şöhretli oyuncuları ilgi odağı haline getirerek çözüme ulaşıyor.

    Frank Coraci yönetmenliğindeki Click, işkolik bir babanın hayatının gidişatına bir dur deme çabasını anlatıp, eninde sonunda lafı benzeri birçok filmde olduğu gibi "aile her şeydir" mesajına getiren, bu niyetini hemen belli etmemek için de yukarıda saydığımız üç yönteme birden başvuran bir film. Bu yöntemleri uygularken hikayesinin güldürücü taraflarını öne çıkarmanın yanında öykünün öğretici tarafını da vurgulayarak lafı gediğine koymayı başardığını söylemek ise oldukça güç. Çünkü Click, ciddiyet ve komedi arasındaki çizginin keskinliğini önemsemeksizin, ağırbaşlı bir konudan bahsetmeye heveslendiği halde en çocuksu şakalarını da geride bırakmamak için elinden geleni yapıyor.

    Aslına bakarsanız filmin kendisi de neredeyse çılgın bir bilim adamı görüntüsü altındaki kimliği belirsiz bir şahsın baş kahramanımız Michael için tasarladığı zevksiz bir şakadan ibaret sanki. Kendisinin ve ailesinin yaşam standardını yükseltmek isteğiyle yanıp tutuştuğu halde bu amacına ulaşabilmek için göğüslemesi gereken zorluklara katlanamayan Michael, kendisine armağan edilen bir kumanda sayesinde karşısına çıkan bütün engelleri bir çırpıda ileri sarabiliyor.

    Aldığı armağanın güzelliği ile kendinden geçen Michael, bir süre sonra farkına varıyor ki, daha önceleri katlanamadığı bütün bu engeller, esasında hayatı anlamlı kılan bütün ayrıntıları da içlerinde barındırıyorlarmış. Bu gerçeğin ayırdına vardıktan sonra Michael'ın bütün hayatı kontrolünün dışında bir hızla ileri sarılmaya başlıyor. Bu durum da, seyircinin de Michael ile birlikte hiçbir ayrıntıyı seyredemeden şaşkınlığa uğramasına, dolayısıyla hikayenin içinde ciddi atlamalar yaşanmasına sebep oluyor.

    Fakat bir Adam Sandler filmi izlemekte olan seyirci, hayatı darmadağın olmuş bir adamın anlam veremediği bir gidişata onunla beraber anlam verememek yerine yaşamı güzelleştiren küçük ayrıntıları izlemek istiyor. Çünkü bu ayrıntıları göremediği taktirde filmde neler olup bittiğini anlayamıyor. Bir görüntü akışına kapılıyor. Lakin bu akışın bir film olup olmadığına karar veremiyor. Bu noktadan sonra zaten filmin başından beri pek parlak bulmadığımız şakalarının da tadı kaçıyor, espriler anlamsızlaşıyor.

    Aslında film, asla şakaların tadının kaçtığı, esprilerin anlamsızlaştığı bir noktaya gelmek istemiyor. Onun tek amacı, eleştirmek istediği belirli bir hayat tarzını yaşamanın nasıl bir his olduğunu seyirciye birebir hissettirmek ve ailenin her şeyden önce geldiğini vurgulamak. Bununla beraber Click, kendimiz ve ailemiz de dahil olmak üzere önümüze çıkan her kişiyi, karşılaştığımız her zorluğu, yeni tanıştığımız her kültürü hızlı tüketmeye zorlandığımız bir hayatı eleştirmek isterken kendi de hızına ayak uyduramadığı bir çarkın parçası oluyor. Belki kendisini de, eleştirdiği bu çarkın içine dahil ederek değişik bir ironi yaratmaya çalışıyor. Ancak bu ironi, filmi zevkle izlenen bir yapım olmaya götürecek bir başarıyı körükleyemiyor. Film bittiği anda dozu kaçmış sevgi gösterileri sebebiyle garip bir duygu yoğunluğuna kapılıyor, bir yandan da izlediğiniz görüntü akışına bir anlam vermeye çalışıyorsunuz. Daha sonra da yüzünüzü buruşturup, nerde Adam Sandler'ın o Evlilik Öpücüğü performansı diye iç geçiriyorsunuz.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top