Kayıp Ruhlar Aranıyor!
Yazar: Serdar KökçeoğluGizemli yazar Dennis Lehane’in felsefi polisiyeleri doğal olarak sinemacıların ilgisini çekmeye devam ediyor. Bir Lehane uyarlaması demek; en başta iyi bir hikaye anlamına geliyor. Farklı bir ritmi olan, sırları ve sürprizleri bol bir hikaye. Gücünü küçük insanların büyük trajedelerinden alıyor. Sırları nedeniyle dengesizleşen, acılarıyla birbirinin hayatını karartan bu küçük insanlar genellikle unutulmaz oyunculuk performansları yaratıyor.
Yazarın Gizemli Nehir’i yönetmen olarak gözünü yıldızlara diken Clint Eastwood’un dönüş filmi olmuştu. Uyarlamaya katkıda bulunan oyuncular ise kariyerlerinin en başarılı oyunculuk performanslarından birine sahip oldular. Dennis Lehane; gizemli ve aynı zamanda kurtarıcı bir yazar. Ama kurtarıcılığının bir gizemi yok ve şimdi de Ben Affleck diye bir yönetmen kazandırdı beyazperdeye.
Kızımı Kurtarın’ı öven pek çok eleştirmen ortalama oyuncu Ben Affleck’in gelecekte daha fazla kamera arkasına geçmesi gerektiğini yazıyor. Doğrusu oyunculuğu da özel yaşamı kadar tartışma yaratan Affleck’in kamera önünde tutarlı bir oyunculuk ortaya koyduğunu söylebilmek zor. Bağımsız filmlerde ısınan oyuncu büyük ve iddialı projelerde genellikle hayal kırıklığı yaratmış; kült olma potansiyeli taşıyan yapımlarda gözükerek tutunma çabaları ise yavaş yavaş gözden düşmesine engel olamamış ve zamanla daha çok özel yaşamıyla vitrinde yer bulur olmuştu.
Sanırım oyunculuğunun iyi kötü bir 'star'a ihtiyaç duyan bağımsız yönetmenler dışında çok fazla ilgi görmediğini düşünen Affleck için kamera arkasına geçmek bir kurtuluş senaryosu gibiydi. Şüphesiz Hollywood’da bir kural vardır; kötü oyunculuğunuz bir şekilde affedilir, eğer aynı zamanda iyi bir yönetmenseniz... Tabii ki Affleck’in oyunculuk kariyeri için yönetmen olduğunu iddia edecek değiliz. Ama iyi bir sinema filminin ona istediğini vereceğine eminiz. İşte Dennis Lehane ona istediğini verecek isim!
Yazıya Affleck’e hafiften takılarak başladık çünkü Kızımı Kurtarın iyi bir film olmasına rağmen yönetmeninin bugüne kadar keşfedilmemiş müthiş bir sinemacı olduğuna inanmak güç. Hollywood’da iyi bir stüdyonun sağladığı iyi bir ekip tarafından desteklenen ortalama bir (kiralık) sinemacının çekeceği gibi çekmiş filmi. Belki en dahice katkısı, Casey Affleck’in baştan itici gelen, sonra sonra anlaşılan ve takdir edilen garip oyunculuğu olabilir.
Kızımı Kurtarın, Gizemli Nehir ile aynı sularda yüzüyor. Filmin en başında kızını kaybeden uyuşturucu satıcısı bir kadını ve ailesini tanıyoruz. Kayıpların izini süren genç bir çift ailenin talebi üzerine kızın izini sürmeye başlıyor ve böylece uyuşturucu dünyasıyla tanışıyoruz. Kayıp kızı bulmanın güç hatta neredeyse imkansız olduğunun ortaya çıkmasıyla büyük takip yavaş yavaş sona eriyor ve iz süren çift bu başarısızlığın bedelini ilişkilerinin bozulmasıyla ödüyor.
Ve uzun bir sakinliğin ardından Lehane sürprizleri gelmeye başlıyor. Şaşırtıcı ama anlaşılır ilk sürprizin ardından filmin izleyiciyi bambaşka düşüncelere iten asıl sürpriz geliyor ve filmin ahlakçı tavrını bilinen klasik dünyalar için değil, daha temel bazı soru(n)lar için sakladığı ortaya çıkıyor. Asıl tartışılması gereken konunun bu dünyanın nasıl bir yer olduğu değil, bu dünyaya çocuk getirmenin ve hemen sonrasında bakmanın ahlaki sorumluluğu olduğu söyleniyor. Belki klasik bir tartışma ama hikayenin bu konuya getirdiği sarsıcı bir örnek var.
Ben Affleck’in dişe dokunur bir yönetmen becerisi göstermeden çektiği film aslında tipik bir televizyon filmi gibi başlıyor. Ev kadınlarının bayıldığı, gerçek hayat hikayelerine dayanan ve aile trajedilerini anlatan, kavgası gürültüsü ve mahkeme sahnesi bol filmleri. Fakat o filmlerde göremediğimiz türde bir gerçekçiliği var.
İyiler ve kötüler; kanun ve suçlular; yeraltı ve yerüstü arasındaki keskin çizgi ortadan kalkmıştır. Kimsenin sokakları temizleme veya dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek gibi bir amacı yoktur. Filmdeki tek amaç kayıp çocuğu bulmaktır. Filmin sonlarına doğru emekli hayatı süren şevkatli polis de bize suç olanın her zaman suç olmayacağını hatırlatıyor inanılmaz çözülme sahnesinde. Suçluyu ise uzakta aramamak gerekir. Tıpkı masumiyetin artık bizden çok uzakta olması gibi.
Aslında, kabul edelim bu film Ben Affleck’in sinema dünyasındaki en iyi işlerinden biri; ama bu yeni Clint Eastwood olduğu anlamına gelmiyor. Gerçek anlamda bir sinemacı olabilmesi için Eastwood gibi bolca denemesi gerekiyor; yoksa garantili bir senaryoyu film haline getirmek kurtarıcı bir 'b planı' senaryosunu da düşündürtüyor. Donuk, heyecansız ve zekası zaman zaman parlayan rollere iyi yakışan yetenekli kardeşi ile daha çok çalışması gerekiyor. Peki umutsuz muyuz? Hayır. Kanıt ortada.
Dennis Lehane’in gelecekte polisiye, kara film, gerilim türlerinde sayısız beyazperde başyapıtına imza atacağına ise hiç şüphe yok. Bu ilginç yazarla çalışmak isteyen pek çok usta sinemacı olduğuna eminiz. Hollywood’un geleceği kütüphanelerde ve kitapçılarda!