Bağımsız Kadınlar Korkutuyor
Yazar: Ali ErcivanCehenneme Bir Adım (The Descent), rafting yapan üç kadının görüntüleriyle açılıyor. Bu kadınlardan birinin kocası ve küçük kızı ise nehrin kenarından onları izliyor. Fiziksel güçle, dolayısıyla erkeklikle ilişkilendirilen bir spor dalını uygulayan kadın karakterlerin sunumu ve aile içindeki rollerin alışık olmadığımız şekilde konumlandırılmasının ardından, o ailenin hiç de dışardan gözüktüğü kadar sağlam olmadığının ipuçlarını alıyoruz. Ve belki de sadece çocuğun ayakta tuttuğu çekirdek aile ani bir kazayla parçalanıyor.
Filmin toplumsal cinsiyet rolleri ve aile kavramı üzerine işleyeceğini daha ilk birkaç dakikada anlatan az ve öz giriş sekansını takip eden, kahramanımız Sarah'ın bir hastane odasında uyanması. Rüyada görülen bir doğum günü pastası ve yaşam belirtisi göstermeyen destek ünitesinin ardı ardına kullanılmasıyla sağlanan tezadın belirlediği sembolik yeniden doğum sekansıyla, artık ailesi olmayan bu kadının öyküsünü izleyeceğimizin altı çiziliyor. Fakat mutlu bir başlangıç değil bu. Kızını kaybetmiş bir annenin, üzerine karanlık çökmüş yeni hayatının başlangıcı. Bu yeniden doğum teması, film boyunca tekrarlanan bir motif. Öyle ki, bir çıkışsızlığın tasviri haline gelene dek.
Ve bir yıl sonra, altı bağımsız kadının bir mağara dalışı için biraraya gelişleriyle birlikte öykümüz başlar. Sadece seçtikleri uğraş değil, bulundukları ıssız mekan da toplumsal rollerin dışına çıktıklarının altını çizer. Bu modern kadın profili, özellikle korku sinemasında sıklıkla rastladığımız gibi, tehdit altındadır. Bu kez tehlike, bir rahmi andıran yeraltı mağarasının derinliklerinde kadınların karşısına çıkacak olan, temsil ettikleri her şeyin en ilkel haliyle tezadıdır. Belki de tam olarak korkularının özüdür.
Filmin giriş kısımlarında verilen, mağara dalışının psikolojik etkileri üzerine bilgiler ile final birleştirildiğinde, aslında her şeyin kahramanımızın kafasında olup bittiğine dair bir açık kapı da bırakılıyor şüphesiz. Bu, filmin aslında bütünüyle bir metafor olarak okunması gerektiğinin de altını çiziyor.
Cehenneme Bir Adım, öncelikle bir kadın öyküsü; hatta bir annelik öyküsü. Bir noktadan sonra da vahşi bir korku filmine dönüşüyor ve ülkemiz sinemalarına ulaşması biraz gecikmiş olsa da son dönemdeki korku filmi bombardımanının içinde tam bir cevher. Teknik ve estetik olarak yetkin; az efekt ve cesur görüntü yönetimiyle etkili bir dar alan hissi yaratan; neticede gerçekten korkutucu bir film.
En önemli meziyetiyse, basitçe korkutmayı başarıyor olması değil. Kadın ve annelik temaları korku sinemasına sıkça malzeme olmuştur ama Cehenneme Bir Adım kadınların tepkilerini, birbirleriyle ilişkilerini ve aralarındaki rekabeti, çok doğru anlamış ve aktarmış gözüküyor. Bu temaları en basit şekilde anlatırken bu denli etkili bir korku filmi çıkarmayı başarıyor olması da takdire değer.
Cehenneme Bir Adım, birçok açıdan 1972 yapımı John Boorman filmi Deliverence'ı hatırlatıyor. O filmde kentli bir grup erkeğin rafting yaparken, taşralı bir gruptan gelen fiziksel tehdidin ötesinde, doğrudan erkekliklerine yönelik bir tehditle yüzleşmelerini izlemiştik. Burada da basitçe bir ölüm kalım mücadelesinin ötesinde, cinsel kimlik meselesi filmin merkezine oturuyor.
Yönetmen Neil Marshall'ın üçüncü filmi, gerek yarattığı atmosfer gerekse dehşet hissiyle çok güçlü, hatta zaman zaman seyri güç bir film. Sadece son yılların değil, tüm zamanların en etkili korku filmleri arasında saymaktan çekinmeyeceğimi belirtmeliyim. Basitçe bir korku aracı değil, aynı zamanda zeka dolu bir film olduğu için.