"Doğrudan doğruya bir çatışma, bir savaş yaşanmayan savaş filmleri" kategorisi oluşturursak, en üst sıralarda yer alacaktır "Das Boot". Tabii ki bazı savaş sahneleri var ancak bunlar ufak tefek kalıyor bizim bildiklerimizin yanında. Bu film asıl gücünü, klostrofobisinden, savaşın insanlar üzerindeki etkilerinden, askerlik-kahramanlık fikirlerinden alıyor. Neredeyse tümü bir denizaltıda geçtiği için güçlü bir klostrofobi var. Mekan kullanımı üst düzey. Kaçacak yer yok. Deniz seviyesinin kimi zaman 200 metre altında kapalı bir kutunun içindeki onlarca adam. Tek dayanakları yine kendileri. Onlara yardım edecek, sorunlarını çözecek kimse yok. Filmin böyle bir ortamda, böyle bir araçta geçmesi, savunduğu fikre doğrudan doğruya hizmet ediyor. Mürettebatın buradaki yaşam tarzı dikkat çekiyor. Oyuncular iyi. Zaten çoğu uluslararası alanda bilinen isimler olmadığı için, gerçeklik hissi de üst düzeyde. Finali de beklenmedik ve çarpıcı. Üzerine muhabbetler edilebilecek derinlikte bir final gerçekten de. Uzun süresine rağmen filmin içine girebildiyseniz eğer, kendinizi o mürettebattan biri gibi hissetmeye başlamışsanız, bu final size çok sağlam bir tokat atacaktır. Wolfgang Petersen önemli bir yönetmen.
İçerisinde barındırdığı klostrofobik baskı, yıl gerçeğinin yaşlanmadığının kanıtı, sürenin akıcılığının muhteşemliği, oyunculukları, konuyu en sivri şekilde aktarışı ve daha nice özellikleriyle her bir anını izleten, mutlaka izlenmesi gerekenlerden.9.5/10
Bu yazacaklarım çok ağır Spoiler içerir. Filmin tamamını izlemediyseniz okumayın...! spoiler: Filmin finali ile birlikte şu anda yıkılmış durumdayım. Söylenecek söz var ama elim gitmiyor. Neden diyesi geliyor insanın. O kadar yaşanmışlığın üstüne neden ? Her şey çok güzeldi. Kurtulmuşlardı. Artık sağ salim eve dönmüş rahatça yataklarına yatabileceklerdi. Nereden çıktı o uçak filosu. Ağlamaklı oldum bir anda. Biraz da sövdüm duruma ve yaşanan trajediye. Oradaki adamların kimliği, neci olduğu hiç önemli değil. Onlara o kadar ısındım ki bu final sahnesi yıktı beni. Arkadaşlarının yerde yattığını gördüğündeki, o yüzündeki çaresizlik beni bitirdi. Sanki bir yakınımı kaybetmiş gibi oldum. Yönetmen Wolfgang Petersen bu bakımdan biraz tarz olarak George R.R. Martin ile benzettim. Gerçi burada bir benzetme olacaksa Martin Petersen'i örnek almış olabilir. Filmin yapıldığı tarih itibari ile çok daha eski çünkü.
Hiçbirini tanımadığım bir sürü efsane oyunculuk gördüm. Ama şu motor kısmıyla uğraşan eleman aralarında açık ara favorimdi. Döktürüyor adeta. O mimikleri olsun, hareketleri olsun, çok çok iyiydi. Bu film bundan sonra yapılmış olan filmlerin hepsinin ilham kaynağı olmuştur. Filmde hiç tam anlamıyla bir savaşa girilmiyor. Ağırlıklı olarak denizaltının içinde, o kasvetli havayı size yaşatıyorlar. Bir çok gerilim filminden daha geren sahneleri var. Bir çok dram filminden daha sağlam dramı var. Yani ne arasanız onu bulabileceğiniz bir film. Yeter ki aramasını bilin. Ayrıca çok başarılı müzikleri ve çok başarılı bir sinematografisi var.
Amerikan yapımı olmayan bir film 6 tane Oscara aday gösterilmiş. Bu da ne kadar büyük bir film olduğunun kanıtı adeta. Wolfgang Petersen'i araştırıken fark ettim. Ben onu Poseidon filmini de izlemiştim. Ama o geçekten vasat bir filmdi. Bu sene de bir film çekecekmiş, bakalım hayırlısı. Das Boot yolundan git abicim. Son filmlerine doğru kariyerli bir sürü isimle çalışmış. Truva filmi de gerçekten başarılı filmlerinden birisi. Filmi izlememe ön ayak olan Aquuamarine'e de çok teşekkür ederim. İyi seyirler... 8.9/10
Sinema tarihinin en iyi savaş filmleri arasında gösterilen mükemmel bir film. Ben askerdeyken izlemiştim. Bir Alman denizaltısı mürettebatıyla aylarca ölüm kalım mücadelesi veriyor. Filmin sonu süper ya.... Bu film Oscar alırdı ama demek siyasi nedenlerden vermemişler...
W. PETERSEN`İN SEYRETTİÐİM EN İYİ FİLMİ.BAŞARILI BİR DENİZALTI GERİLİMİ OLARAK BEKLENENİ YETERİ KADAR SUNUYOR DAS BOOT.ALMAN YAPIMI BİR FİLM OLMASI DA AMERİKAN KLİŞELERİ VE PROPAGANDASI OLMADAN BİR SAVAŞ FİLMİ İZLEMEMİZİ SAÐLIYOR.ANCAK MÜZİKLER VE GÖRSEL EFEKTLER DAHA İYİ OLMALIYDI BENCE.AYRICA KAPTANIN GEMİSİYLE OLAN BÜTÜNLÜÐÜ VE İLİŞKİSİ DAHA İYİ YANSITILMALIYDI.(FİNAL SAHNESİNİ HATIRLAYIN)YİNE DE SEYİR ZEVKİNDEN BİRŞEY YİTİRMEYEN SAÐLAM BİR SAVAŞ FİLMİ...
Denizaltı filmlerinin babası bu film,bir alman u-bot ve mürettebatının ne cefalar çekerek savaşa gitmeleri ve 2.dünya savaşında kahraman askerlerin sadece amerika ingiliz veya ruslarda olmadığını anlatan filmlerden,bunun dışında birde stalingrad filmini tavsiye ederim.
filmi izlerken sonunu merak edip kapılıp gidiyorsunuz. oyunculuk muhteşem. hepsi yapmacıktan uzak, yürekten oynamış. hele birde filmin sonunda bir müzik varki. sizi derinden yaralıyor
gemidekilerin susun bağırışları sizide alıp götürüyor o anda sesiniz soluğunuz kesilip torpil seslerini duymayı bekliyorsunuz...ayakta alkışlanması gereken bir film kesinlikle izlenmeli...
tek bir denizaltının içinde geçmesine ve 3.30 saat sürmesine rağmen hiç sıkılamadan izlediğim ve çok etkilendiğim bir film... 2. dünya savaşının alman tarafını ve savaşın psikolojik etkilerini anlatıyordu. spoiler: Filmde oynayan bütün oyuncuların oyunculuğu ve hikayesi harikaydı ama sanırım en çok johann'dan etkilendim. Özür dilediği ve askeri makhemeye çıkıp çıkmayacağını sorduğu sahne çok üzücüydü. O korkusunu gerçekten hissettim. Onun dışında yazdığı mektupların karısına gönderileceğini duyan askerin sevinci, gönderilemeyeceğini öğreninceki hayal kırıklığı; yarım şişe biraya havaya uçan askerlerin mutluluğu... Hepsini sanki ben yaşamışım gibi hissettim. Çok güzel çok özel bir film benim için
3 saat aşkın bir film...zaman zaman sıkıldığımı saklayamam ama film gizi gizli beni izlemeye devam et diyordu...ve sonuna kadar da izledim ve pişman olmadım...göreviyle vicdanı arasında sıkışmış bir insan...bir yanda bu savaş "çocukların savaşı!" diyen bir kaptan..öte tarafta şeytani bir askeri zekayla ingiliz tankerlerini batıran yine aynı kaptan...bütün savaşları büyükler yani babalar çıkarır ama savaşıp ölenler çocuklarıdır,gençlerdir...beynimiz o kadar zehirlenmiş ki 2.dünya savaşında savaşan almanlar sanki doğuştan faşistmiş naziymiş gibi düşünüyoruz..nurenberg mahkemeleri diye bir alman filmini izlediğimde ilk kez almanlara ilişkin ezberim bozulmuştu...bu tür filmlerin persfektif kazandırıcı etkisi var....yani mazlum her zaman mazlum olmayabilir zalim de olabilir ve ya zalim bazen mazlum da olabilir....anglo-sakson emperyalizmi alman faşizminden daha masum değil maalesef ikisi de çocukların ve gençlerin kanından beslendi...beslenmeyde de devam ediyor...benden geçer not...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.