En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
emrahsahin98
Takipçi
104 değerlendirmeler
Takip Et!
4,5
5 Eylül 2006 tarihinde eklendi
Camus'nun eserinde hayat sorgulanırken Demirkubuz'un karakteri hayatı sorgulamaz.O hayat hakkında zaten kesin fikirlere sahiptir. Her karar nasılsa aynı kapıya çıkar.O yüzden onun için hiçbir şey "farketmez"... İyi film,iyi oyunculuklar,muhteşem yönetmenlik.
ben genel olarak zeki demirkubuzun anlatım tarzını beğeniyorum zaten.yüzü hep ya gerideki hayatlara ya da dışardan çok iyi görünen rezil hayatlara dönük.bu film de gerideki bi hayatın ileri düzeyde bi sanat anlyışıyla kameraya yansımış bi kesiti.değer verilmeli ve izlenmeli.olmadı albert camus'nun 'yabancı'sı okunmalı...
Yazgı, Demirkubuz’un ’’Karanlık üstüne öyküler’’adı altında topladığı serinin ilk filmi.Ortalama bir sinema seyircisi açısından izlenmesi oldukça zor;ama has sinemaseverlerin mutlaka izlemesi gereken gerçek bir başyapıt.Albert Camus’un ’’Yabancı’’adlı romanından uyarlanan filmin merkezinde nihilist bir karakter çizen Musa’yı görüyoruz.Kendisine ve topluma yabancılaşmış ’’buz gibi soğuk’’bir adam Musa.Annesi öldüğünde bile ruhunda en küçük bir üzüntü emaresi göremediğimiz silik bir kişilik.Yaşamla kurduğu ilişki televizyonda izlediği Yeşilçam filmlerinin ötesine geçemiyor.Olaylar karşısındaki kayıtsız tavrıyla,bizleri ’’bu kadar da olmaz’’diyeceğimiz buz gibi bir dünyaya götürüyor.İşyerinden arkadaşı Sinem’in(Z.Tokuş)evlilik teklifine bile ’’Benim için farketmez,sen bilirsin’’diyen, haksız nedenle 4 yıl hapis yattığı süre içerisinde bile ’’gıkı çıkmayan’’bir karakteri bizlere taşıyan gerçektende çok seçkin bir yapıt ’’Yazgı’’. Yönetmen,Albert Camus’un romanındaki karamsar havayı filme taşırken,bunu çağdaş bir sentezle gerçekleştiriyor.Günümüz modern insanının algılayabileceği bir saflığa ve gerçekliğe büründürüyor hikayeyi.Dostoyevski gibi ’’insan beynini avuçlarının içine almış’’bir yazarın romanlarına tutkun biri olarak filmi gerçektende büyük bir beğeniyle izledim.Özellikle Musa’nın hapisten çıkıp, savcıyla 10-15 dakikayı bulan bir tartışmaya giriştiği sahne beni fazlasıyla heyecanlandırdı.Varoluşsal çözümlemelerin yapıldığı, ’’Dostoyevskivari’’bir zeminde ilerleyen, felsefe açılımlarla yüklü konuşmalar gerçektende ustaca kotarılmıştı.Filmin vermek istediği mesajın tam anlamıyla billurlaştığı ’’gürül gürül’’akan bir sekanstı benim için. Serdar Orçin’in çok başarılı bir oyunculuk sergilediği filmde diğer oyuncular da son derece başarılıydı.Bir ’’iletişimsizlik ve yabancılaştırma unsuru’’olarak betimlenen ’televizyon’ Demirkubuz’un vazgeçemediği bir öğe olarak tekrar karşımıza çıkmaktaydı.Hiç müziğin kullanılmadığı film, bu yönüyle radikal bir yönetmenin ’biçim idrakının’ne denli farklı olabileceğini kanıtlamaktaydı. Minimalist bir anlatım ve sadeliğin boy boy filiz verdiği ’’Yazgı’’, bence Zeki Demirkubuz’un en iyi filmi.Hollywood bombardımanın gölgesinde kaldığı için belki değeri bir avuç insan tarafından bilinecek;ama ne olursa olsun Türk sinemasındaki seçkin yerini sonuna kadar koruyacak...
Serinin ilk filmi.İnsanın varoluşunu sorgulayan güzel işlenmiş bir film.Final sahnesi ise şok edici ve adeta tokat gibi iner seyircinin suratına.Musa'nın yargılandığı ve cezaevi müdürüyle sohbet ettiği sahneleri izlerken gözlerimi alamadım,ilginçti.Zaten diyaloglar bu esnada yogunlasıyor ve film misyonunu,düşüncesini burada tam anlamıyla aktarıyor.Film Zeki Demirkubuz sinemasının özelliklerini de genel anlamda barındırıyor;kullanılan isimler,bozuk kapılar,baş karakterin tv karsısında sık sık gösterilmesi,masum insanlar vs vs...Zeki Demirkubuz’dan yine sıradışı,nitelikli,değerli bir film.
birde Türk sineması öldü diyorlar...şu iki senedir Türk sineması bence çok uzun bir yol kaydetti...iki senedir yapılan o kadar kendine özgü okadar harika filmler vardı ki...çok kaliteli yapımlar insanlarımızın Türk sinemasına olan önyargıları nedeniyle 15 bin 20 bin seyirciye oynadı...ama bunun yanında box offıce için yapılan iyi kötü filmlerde seyirci rekorlarını alt üst etti...örneğin bir Vızontele Türkiye'de gelmiş geçmiş en çok seyirci toplayan film oldu...bunun yanında dünya festivallerinde önceki yıllara rastlanmayacak kadar çok filmimiz yarıştı..ve buralardan birçok ödülle döndüler...ama ülkelerinde 15-20 bin seyirciye hitap ettiler...karşımızda yine böyle bir film var...Zeki Demirkubuz seyirciyi değilde daha çok kendine bir film yapmak istemiş..daha doğrusu bir seri oluşturmak...bir ropartajda serinin bu ilk filminden başına gelicekleri filmi vizyona girmeden anlatıyordu...bu film izliyenler tarafından çok sevilecek..ama 15-20 bin kişi bu filmi görecek...bunu çok iyi biliyor Demirkubuz...çünkü artık gelişen sinemamızda bu tür filmlerin değeri bukadar insan tarafından ölçülüyor...İnsanlarımızın Türk sinemasına olan önyargıları nedeniyle butür başyapıtlar box offıce'lerde yokları oynuyor...neyse şimdi filme dönücek olursak...öncelikle hemen Demirkubuz'un filmdeki ağırlığı hissediliyor...yönetmenlik açısından çok başarılı bir film..geniş planlar...ve Türk sinemasında şimdiye kadar pak fazla izlemediğimiz hatta görmediğimiz bir şekilde kamera hareketlerleri...Sesli çekimler...aslında bize hemen HANEKE'nin Bilinmeyen Kod'unu hatırlatıyor..hatta çok fazlada anımsatıyor..ama ben bunu hiç yadırgamadım..hatta çok hoşuma gitti bile diyebilirim...senaryosu çok sağlam.kastıngi çok iyi oluşturulmuş...oyuncuları mükemmel....yani filmde herşey çok harika..yaratılan atmosfer hemen izleyiciyi filme çekiyor...uzun bir film ..ama sürenin nekadar çabuk geçtiğini anlamıyorsunuz bile...anlatılanlar çok sıradan olaylar..ama başrol oyuncusu Serdar Orçin sayesinde ''olmaz artık bukadar'' diyerek seyrediyoruz...onun üzülmediği hatta beni ilgilendirmez dediği sahnelerde seyirci hüzünleniyor ve sanki yapılanlar kendisine yapılmış gibi ''ama bu beni ilgilendirir'' diyip sinirleniyor..yani film seyirciyi hem üzüyor,hem sinirlendiriyor,hemde güldürüyor...böylece Demirkubuzda seyirci üstünde kurmak istediği atmosferi hemen yakalıyor...ve seyreden herkez belki kendinden birşeyler bulduğu için belkide iyiki bana böyle şeyler olmuyor dediği için filmi çok beyeniyor....tabi beyenmiyenlerde olucaktır..ama beyenmiyenler senaryodan değilde yönetmenin filmi bize anlatış şeklini beyenmiyecektir...tabi akla hemen bir soru geliyor...Antalya Film Festivali'nin jürisi niye bu filmi beyenmedi??? doğrusunu isterseniz bunu bende anlıyamadım..Büyük Adam Küçük Aşk bu filmden çokmu daha iyiydi??? benim cevabım Hayır!!! hatta Büyük Adam... çok kötü bir filmdi şeklinde olur..ama olan oldu..Jüri kararını verdi..ödüller gideceği yerlere gitti... ama bir çok yabancı festivalden bence ödülle dönecektir...
son olarak Masumiyet'te Haluk Bilginer Yazgı'da Demir Karahan...bize kaybeden insanların portrelerini öyle gerçekci sunuyorlarki...bana göre ikiside tam oscar'lık oyun çıkarıyorlar...
film çok kısa sinemalarımızda kalacaktır..ve çok az insan tarafından seyredilecektir..bence sizde bu az sayıdaki iyi film seyretme mutluluğunu tadmış seyirci arasında yerinizi alın..kaçırılmaması gereken bir film..mutlaka izleyin...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.