<b>Babalar ve Oğulları</b>: Ailevi Meseleler
Yazar: Irmak KoçkanEminim ki, filminde oynayacak oyuncular yönetmen Fred Schepisi'yi oldukça heyecanlandırmıştır. Kirk, Michael, Diana ve Cameron Douglas; sorunlu bir Manhattan ailesinin üyelerini canlandırıyorlar. Catherine Zeta-Jones'a gelince. Sanırım başka bir işi vardı.
Mitchell Gromberg (Kirk Douglas) emekli bir avukattır ve geçirdiği inmeden sonra yavaş yavaş toparlanmaktadır. Oğlu Alex (Michael Douglas) ise babasının şirketindeki ortaklığı reddetmiştir ve belki de; çok paraya, iyi bir aileye sahip olması yüzünden oluşan "suçluluk duygusundan" dolayı, evsizlere yemek veren bir aşevinde gönüllü olarak çalışmaktadır. Karısı Rebecca (Bernadette Peters) psikiyatristtir. Hatta işinde o kadar iyidir ki, kocasının başka birine karşı duymuş olduğu şehveti bile anlayamaz! Sevimli ve tatlı büyükannemiz Evelyn'nin (Diana Douglas) sağlığı ise tehlike çanları çalmaktadır, kendisinin her gün diyalize girmesi gerekmektedir. Ailenin küçük üyeleri, genç Asher (Cameron Douglas) ve 11 yaşındaki Eli (Rory Culkin) da sorunlarla uğraşmaktadırlar. Asher sürekli argo konuşur, marihuana yetiştirir ve satar, okulu beşinci seneye uzamıştır, iyi bir DJ olmasından yararlanarak günlük ilişkiler yaşar. Eli ise sessiz ve gariptir, ailesinin ona sıcak yaklaşımlarına rağmen onlarla iletişimden kaçınır.
Film belli bir travmatik olay üzerine yoğunlaşmak yerine, her ailenin başına gelebilecek bir takım sorunları incelemeyi tercih etmiş. Kocanın aslında tam anlamıyla gerçekleşemeyen sadakatsizliği, büyük oğlun okulunu bir sene daha uzatması, büyükannenin ölümü, küçük çocuğun okulun en garip, burnu hızmalı kızına aşık olması. Tabi bunamış büyük-amcanın ölümünü ve Viking tarzı cenazesini de unutmamak lazım. Her aile mi demiştim?
Filmin aslında en önemli özelliği Kirk ve Michael Douglas'ın ilk kez bir araya gelmeleri. Maalesef ikili kendilerini aslında olması gerekenden çok daha düşük bir filmde bulmuşlar, orta karar bir aile filminden daha iyisini yapabilirlerdi. Filmde birkaç nokta gerçekten dikkat çekiyor. İlk olarak, karakter gelişimi biraz zayıf kalmış. Genç Asher'ı sadece yüzeysel olarak tanıdık, karakterini daha derin inceleyebilirdik. Bir de anneyi daha yakından tanımak isterdim, sanki Rebecca karakteri filme sonradan katılmış ve tek amacı Douglas, pardon Gromberg erkeklerinin nazını çekmek olmuş. Aynı Asher'ın sevgilisi Amy gibi. Daha ilk sahnede Asher'a "Daha az ilgi çekici olabilir misin?" derken tamamen onun arkasındayız. Oysa ki hemen sonra Asher'a deliler gibi aşık olacağını anlamalıydık...
Filmin asıl eksikliği ana bir öykünün olmaması. Her karakteri neyin rahatsız ettiğini görüp, hepsinin ayrı ayrı gelişimini izliyoruz. Oysa ki bu problemler hiç de o kadar önemli şeyler değil, en azından kendileri hariç herkes için öyle. Başka bir deyişle, karakterler ilgi çekici olmaktan çok uzak.
İstisna ise, yaşlı adam. Tüm aile için rol yapan Kirk Douglas olmasaydı bu film tartışmasız bir başarısızlık örneği olurdu. Mitchell kolay sinirlenen, yaşlı bir bunak olabilir ama aynı zamanda kararlı ve güçlü. Zorlukla konuşuyor olabilir, ama söylediği her kelime dinlenmeyi hak ediyor. Central Park'ta koşarken sendeliyor olabilir, ama kendisine çarpan birisini tartaklayacak kadar sağlam. Bu karakter tam bir savaşçı, aynı Kirk'ün oynadığı diğer karakterler gibi. Onu yeniden beyazperdede, sahneleri çalarken ve kameraya yaramazca göz kırparken izlemek harika. Gerçi ekranda çok küçük duruyor, Spartacus'den çok Yoda gibi, ama gene de güç onunla birlikte!
Performanslara bakacak olursak, hem Douglasların hem de Peters ve Culkin'in oyunculukları oldukça karizmatik. Film oldukça iyi niyetli, sevimli ve gerçekçi; ama umutsuz bir şekilde orta karar.