Hesabım
    On
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    On

    Peki Ya <b>10</b>’dan Sonra?

    Yazar: Serdar Kökçeoğlu

    Abbas Kiarostami’nin dijital kamerayla çektiği 10, deneysel bir film olarak kabul edilebileceği gibi, bir güncel sanat çalışması olarak da görülebilir. Bu nasıl görmek istediğinize ya da nerede izlediğinize göre değişir. Minimalist sinemanın ilerleyebileceği en uç noktalarından birine gidip bütün hikayesini bir arabanın içine yerleştiren film, yönetmenin şaşırtıcı üslubu kadar, 'oyuncularının' performansıyla da dikkat çekiyor.

    Yeni İran sineması, ülkesinin gerçeklerini çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermek için klasik sinema anlayışından uzaklaşmaya devam ediyor. Bu ilerici yolculuğun unutulmaz (ilk) adımlarından birisi, Cafer Panahi’nin Ayna isimli çalışmasıydı. Filmde, okuldan sonra tek başına eve dönmek zorunda kalan küçük bir kızı izleriz. Bir türlü evin yolunu bulamaz ve en sonunda karakteri canlandıran küçük oyuncuyu da çileden çıkarır. Kamera önündeki karakterini beğenmeyen oyuncu, başta yönetmen olmak üzere tüm sete isyan edip çekim yapılan alandan uzaklaşır. Filmini bitirmek isteyen yönetmen son çareyi, şehirde tek başına yürüyen kızı gizli gizli kameraya almakta bulur.

    Kendi kabuğunu kıran bu anlatım, takipçi bir kameranın eşliğinde İran sokaklarını gözler önüne serer. Eğer amaç, bir ülkeyi bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermekse, dramatik yapıyı azıcık sarstıktan sonra kamerayı sokağa çevirmekte hiçbir sakınca yoktur. Henüz saflığını yitirmemiş olan (görünen) köy kılavuz istememektedir. Dolayısıyla, kendisine fazlasıyla güvenen ve kendi adımlarını takip ederek evine dönmek isteyen kızı takip etmekte de kesinlikle sakınca yoktur!

    Tamamı, modernleşme çabasında bir kadının arabasına binen yolcularla konuşmalarından oluşan 10 da benzer bir yolu takip ediyor, yani dramatik yapının ağırlığını hafifleterek gerçeğe yaklaşmaya çalışıyor. Belgeselmiş gibi gözüken bu filmi belgesel olmaktan çıkaran ve başka bir yolu tercih etmesini sağlayan ise, izleyiciyi soruların ve cevapların ötesinde bir tartışmaya davet etmek istemesi. Yönetmen, filmini başından sonuna kontrol altında tutan bir author tavrından ya da konrol altında tutmaya çalışan belgeselci tavrından uzaklaşarak, kendisini de bu keşfin meraklı takipçileri arasına koyuyor.

    Arabasına binen birbirinden farklı kadınlara sorular soran ve onları anlamaya çalışan kadın, bir yandan kendisini de keşfetmeye çalışmaktadır. Belki de bu yüzden bir gece vakti arabasına aldığı sokak kadınının düşüncelerini benimseyip bir başkasına aktardığına şahit oluruz. Erkek otoritesi altında ezilen ve bir çıkış arayan İran kadınlarından farklı olarak, yürütemediği bir ilişkisini bitirmeye cesaret edilmiş bir kadındır aynı zamanda. Fakat bu cesaret, ne yazık ki kendisini tam anlamıyla ifade edebilmesini de sağlayamıyor. Kendisini kabul ettirebilmek için, en başta oğluyla bir iletişim kurabilmesi gerekiyor. Kendi yaşamının direksiyonun başına geçme cesaretini gösteren kadın, bu yolculuğunu anlamlandırabilmek için çevresinin de değişmesi gerektiğini bilmektedir. Yoksa bir erkeğe bağlanmaktan kaçınmak sorunların çözülmesinde yeterli değildir.

    Kiarostami, saatlerce uzunluktaki görüntü arasından, on ayrı öykücükle birbirinden ayrılan 90 dakikalık bir parçayı karşımıza çıkarıyor. Fakat ortaya çıkan öyküler yönetmenin bakışını tam olarak orta koymuyor. Tavrını belki de en başta, bu filmin düşüncesini oluşturarak ortaya koyan yönetmen, hikayelerden yola çıkarak kesin sonuçlara varmamızı istemiyor. Kendi arabasını kullanma özgürlüğünü elden eden kadının, diyaloglarındaki kendine ve çevresine dönük anlama çabası yönetmen için de geçerli. Farklı dünyalardan kadınların yaşamları, düşünceleri ve birbirleriyle olan ilişkileri manzarayı ortaya koymayı hedefliyor.

    Belki de filmdeki en keskin ayrım, kadının oğluyla olan diyaloglarında ortaya çıkıyor. Gölgesi küçük bir çocuğun varlığıyla bile arabaya düşen otoritenin kadınlara tanıdığı sınırlı özgürlük, olumlu bir iletişimin yolunu açamıyor. Tıpkı, kadının kocasından ayrılmak için belirlenmiş iki gerekçeden birini, gerçek olmasa bile sunmak zorunda kalması gibi, küçük özgürlükler de bu ortamda anlamını bulamıyor.

    Tamamı bir arabanın içinde geçen 10, aynaya monte edilmiş dijital bir kamerayla çekilmiş. Film bize bir kez daha, dijitalin teknik olanaklarının farklı bir sinemanın kapısını aralayabileceğini gösteriyor. Dijital kameraların artık sadece harcamaları düşürmek amacıyla kullanılamayacağının en güzel örneklerinden biri. Belgesel ile kurgusal arasındaki sınırda gezinen yönetmenler, yeni bir gerçekçiliğin kapısını aralıyorlar. Kiarostami bunu daha da ileri götürerek (zorlayarak da diyebilirsiniz) neredeyse güncel sanatın kapısına dayanıyor.

    İran sinemasından gelen son derece önemli bu yapım, belki bizim yönetmenlerimizin de dijital kameralar üzerine bir kez daha düşünmelerini sağlayabilir. Bütün bu mantığı çözüp, Türk sinemasının son yıllardaki en önemli denemelerinden birine imza atmış olan Ümit Ünal’ın 9 filminin de, 10’dan geri kalmadığını belirtmek gerekiyor. Belki genç kuşak, onu daha da ileri götürebilir..!

    *10 üzerine yazılan bazı eleştiri yazılarında, filmin en nihayetinde sinemada yeniliklere açık izleyicilerin zevk alabileceği bir yapım olduğu belirtiliyor. Bence tam da kapalı izleyicilerin görüp keşfetmesi gereken bir yapım. Her anlamda sinemada günceli yakalamak adına çok önemli.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top