Hesabım
    Bana Söz Ver
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Bana Söz Ver

    Kusturica’nın En Zor Filmi...

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Emir Kusturica deyince çoğu insanın aklına birbirinden renkli karakterler, hayalperest bir öykü, büyüleyici müzikler ve politik referanslarıyla öne çıkan sınırsız bir şamata gelir. Kusturica, eski dönem filmleriyle üzerimizde yarattığı bu etkinin ekmeğini son birkaç yıldır yiye yiye bitiremiyor kanımca.

    Ben kişisel olarak çok büyük bir Emir Kusturica hayranı sayılmam. Hatta Balkan Sineması'nı dünyanın gözünde kalıplaşmış, egzotikleştirilmiş, tek boyutlu bir sahne düzenine indirgediğini düşünüp, zaman zaman kendisine sinirlenirim. Sırf bu yüzden bizi Balkan Sineması'nın bambaşka bir yüzüyle tanıştıran Bükreş'in Doğusu gibi filmlere olan hayranlığımı da gizleyemem.

    Her şeye rağmen Kusturica'nın 1985-1995 yılları arasında yakaladığı olağanüstü başarının gözlerimizi kamaştırdığı bir gerçek. İster istemez her yeni çalışmasını merakla bekliyoruz. Ancak son birkaç yıldır çoğu yeni Kusturica filmi ne yazık ki bizi hayal kırıklığına uğratıyor.

    Ya yaşadığımız hayal kırıklıkları yeterince çökertici değil ya da Amerikan Rüyası ve Yeraltı sayesinde depoladığımız hayranlık bitip tükenmeyecek kadar fazla ki Kusturica ile ilişkimiz yıllardır devam ediyor. Fakat Sırp yönetmenin son filmi Bana Söz Ver neredeyse yıllara uzanan bu ilişkiyi bitirmek için bir sebep niteliğinde. Hazırlıklı olun, tahammül edilmesi en zor Emir Kusturica filmi ile karşı karşıyasınız belki de.

    Bana Söz Ver, ilk dakikasından itibaren izleyicileri oldukça agresif ve bunaltıcı bir atmosferin içine sürüklüyor. Birbirinden itici karakterler ile süslenen hikayede, sevimli ve cana yakın olarak tasarlanmış karakterler bile antipatik ve huzursuz edici. Bu durumun birincil nedeni filmde fiziksel komedinin gereğinden fazla öne çıkması. Olmadık yere başlarını direklere çarpan, yataklardan yuvarlanan, kayıp düşen karakterler filme korkunç bir bayağılık getirmiş. Öykünün parodi yönünü besleyen kimi esprilerin de filmi bayağılaştırdığını söyleyebiliriz.

    Bana Söz Ver'in absürd anlatımının bazı anlarda eski dönem Kusturica filmlerine özgü başarıyı yakaladığı bir gerçek. Ancak güldürü unsurlarındaki cinsel referansların fazlalığı Kusturica tarzı kara komedinin kalitesini oldukça sarsmış bana kalırsa. Özellikle hayvanlarla cinsel ilişki imasında bulunan esprilerin fazlalığı filmden soğumanız için yeterli bir sebep sunmakta. Anlayacağınız bir noktaya kadar bilinçli olarak tercih edildiğini hissettiren bayağılık, bir süre sonra kontrolden çıkmış ve giderek fonksiyonunu yitirmiş.

    Kusturica'nın bu kadar bayağı ve agresif bir film çekmesinin nedeni tabi ki politik ve gerçekten de itici bir hikaye anlatmak aslında. Filmin öyküsü komünist Yugoslavya'nın çöküşünün ardından Sırbistan'da yaşanan ekonomik ve sosyal sahipsizliği bir parodi haline getirmek niyetinde. Kusturica, mafyanın yükselişini, işsizliği, toplum ahlakının yıpranışını ve şiddetin sokaklara yansımasını başarıyla aktarıyor. Anlatımın içine gizlediği rüyamsı göndermeler gerçekten de yerine ulaşıyor ve filmin eleştirel değerini arttırıyor. Fakat yönetmenin bu eleştiriyi yaparken Lars von Trier'e özgü saldırgan, huzursuz edici dili ödünç alması, izleyenleri şaşkına çeviriyor.

    Kusturica'nun şiddetle yoğrulmuş bu saldırgan tavrı, eski dönem filmlerinde sezilen renkli anlatımıyla iç içe geçirmeye çalışması büyük problem yaratmakta. Filmde, iğreti bulduğumuz her öğe, karşımıza aynı zamanda bir eğlence unsuru olarak çıkarılmakta. Bu çerçevede hayvanlarla cinsel ilişkiye giren karakterleri sempatik bulmamız, rasgele etrafa ateş edenlere gülmemiz ve 12 yaşında evlenmeye zorlanan başkarakterler Tsana ve Jasna'nın aşkını onaylamamız bekleniyor. İzledikleri karşısında nasıl bir tavır takınması gerektiğini anlayamayan seyircinin filmden soyutlanmaması imkansız. Kusturica, "Bana Söz Ver"de mantıksızlığın sınırını gereğinden fazla aşmış. Bu nedenle de kendisinden başka kimse tarafından anlaşılamaz hale gelmiş bana göre.

    Aslına bakarsanız saydığımız bütün sorunların kaynağında Kusturica'nın alışıldık şablonundan vazgeçecek cesarete sahip olmaması yatıyor. Kusturica, kendisini dünyaya tanıtan şamatacı tarzından vazgeçmek istemezken, bir yandan da sinemasına yepyeni bir çehre kazandırmak istiyor kanımca.

    Ama benimsediği yeni çehrenin eski tarzına olan uyumsuzluğu ortaya büyük bir problem çıkarıyor. Sanırım Kusturica'nın kendini tekrar etmeyen, özgün ve dengeli bir filme imza atması için daha fazla cesaret göstermesi gerek. İzleyicilerin kendisinden ne beklediğini umursamadan eski kimliğinden sıyrılıp, yeni bir çehreye bürünmeli. Yoksa sadık hayranlarının bile fan kulübünü terk etmeleri an meselesi olabilir.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top