Küçük şeylerden mutlu olma, azla yetinme... Bu samimi film daha fazlasını vaad etmiyor. Hollywood animasyonuna alışmış dimağlara birkaç beden büyük gelecek, olağan dışı basitlikte ama korkunç ayrıntılı, konuşmadan anlatabilen, parlak renkler yerine sepyayı tercih eden küçük bir başyapıt. Cüssesinden beklenmeyecek cesarette işlere gözü kapalı atlayan büyükannenin diğerinden kısa olan bacağındaki yüksek platformlu ayakkabısı, biraz düşünce gözünde şaşılığa neden olan ağır hipermetrop ve astiğmat gözlüğü, epilasyondan nasibini almamış bıyıkları... Bisiklet yarışını hayatının amacı haline getiren ve bunun dışındakilere apatik yaklaşan oğlan... Yahu bir köpek bu kadar mı köpek olur dedirten obez köpek (yönetmenin köpek sahibi olduğunu düşünüyorum. Hiç kimse bir köpeğin bakışlarını ve gerinmesini bu kadar gerçekçi gözlemleyemez. İnsan köpeğin başını falan okşamak istiyor...)Sanayileşmeyi ve refahı obez kadınlarla (obez özgürlük heykeli) simgeleyen yönetmen yılların akışını iç cızlatır şekilde bozunmaya yol açan teknolojik şehirleşmeyle aktarmış (eğer tren yolunun geçeceği yerde bir ev varsa, ev şöyle bir eğilir, ama tren yolu değiştirilmez).BelleVille’in üçüzleri ise bu bozunmuş dünyanın tek gerçekleri gibi duruyorlar. Azla yetinmenin başka örnekleri; müzik için enstruman gerekmez. Gazeten yok mu? Veya...Yemek mi yok? Kurbağa soteye ne dersin?Çizgi film tadının parlak renkler, sevimlileştirilmiş ve aslında insan olsalar hiç bir özellikleri kalmayacak kedi köpek, börtü böcekle verilebileceğini zanneden kişileri başka diyarlara sürükleyecek bir film. 'Film bitti mi?' diye soran titrek bir yaşlı kadının sesiyle boğazınızı düğüm düğüm yapan finalinden sonra gerçek hayata dönün bakalım sıkıysa!..