Hesabım
    Hellraiser
    Ortalama puan
    3,1
    9 Puanlama
    Hellraiser hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    1 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.060 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    19 Ekim 2022 tarihinde eklendi
    Senaryosunu da, "The Hellbound Heart" isimli kendi kısa hikayesinden (1986) uyarlayarak yazan ve bu vesileyle de ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini çekmiş olan Clive Barker'ın yönetmen koltuğunda oturduğu “Hellraiser”; doğaüstü bir korku gerilim olarak geliyor karşımıza...

    Gelin isterseniz, 1 milyon dolar gibi oldukça düşük bir bütçeyle çekilerek; brüt 14.6 milyon dolarlık bir hasılat rakamına ulaşılmış olan, başta özel makyaj efektleri tasarımcısı Bob Keen olmak üzere, tüm makyaj ekibinin hünerlerinin damgalarını vurdukları bu filme biraz daha yakından bakalım...

    ***

    Fas'taki seyahati esnasında, uhrevi bir zevk diyarına kapı açtığı söylenilen antik bir yapboz kutusunu satın alan "hedonistik" yapıdaki Frank Cotton (Sean Chapman); mum ışıklarıyla süslediği bir seremoniyle, söz konusu kutudaki bulmacayı evinin çatı katındaki karanlık odada çözdüğü an, kutudan fırlayan çengelli zincirlerle paramparça edilerek öldürülür...

    Derken...

    Ortaya çıkan kafası ile suratı çivili ve kara cübbeli (kısa hikaye serisinin önemli karakterlerinden) Baş Cenobite (Doug Bradley), bulmacayı sıfırlayarak; her tarafı insan eti ve tavandan sarkan zincirlerle dolmuş olan evin odasının, yeniden eski haline dönmesini sağlar...

    ***

    Daha sonra...

    Uzunca bir süre boş kaldığı için küf kokmakta olan rezil durumdaki o eski çiftlik evine; yaklaşık on yıldır ayak basmamış olan Frank'in erkek kardeşi Larry Cotton (Andrew Robinson) ile onun ikinci karısı Julia (Clare Higgins), ceplerindeki anahtarı kullanmak suretiyle giriş yaparlar...

    Her ne kadar hem de tam, Larry ile evleneceği günlerde Frank ile bir gönül ilişkisi yaşayan Julia pek istekli olmasa da, ABD Brooklyn'de yaşamakta olan çift; Larry'nin geliri iyi iş bir bulması sebebiyle İngiltere'ye geri dönmüşler ve şimdi de, Larry ile Frank'in yarı yarıya ortak oldukları bu aile yadigarı eve yerleşmeyi planlamaktadırlar...

    Elbette Larry, karısıyla kardeşi arasındaki bu tutkulu aşk öyküsünden büsbütün habersizdir...

    ***

    Çok geçmez...

    İki nakliyecinin (Dave Atkins ve Oliver Parker) yardımıyla, eve taşınarak yerleşmeye de başlarlar...

    Ama Larry'i asıl sevindiren husus, artık hayat da olmayan ilk karsından olan kızı Kirsty'nin de (Ashley Laurence) çıkıp gelerek kendilerine katılmasıdır...

    ***

    Neyse...

    Taşınma esnasında nakliyecilere yardım etmekte olan Larry'nin eli, bir çiviye takılarak hastanede dikiş atılması gereken bir biçimde kesildiğinde; Larry'nin elinden akarak ahşap zemine doğru süzülen kan, Frank'in dirilerek canlanmasını sağlayacaktır...

    ***

    Kirsty'nin genç erkek arkadaşı Steve (Robert Hines) ile Cotton çiftinin İngiltere'deki Bill (Kenneth Nelson), Evelyn (Gay Baynes) ve bir diğer bey efendinin (Niall Buggy) oluşturdukları eski dostlarından mürekkep konuklarının da hazır bulundukları akşam yemeğinde keyfi kaçan Julia; masadakilerden izin alarak yatmaya giderken, çatı katındaki odalardan birinden gelen tıkırtı üzerine yukarıya yönelerek kendini içeriye atar...

    Odaya girdiğinde gördüğü manzara karşısında Julia, dehşete kapılacaktır...

    Zira "Julia" diye seslenerek bacağına yapışan ve Julia'ya, "sakın bakma" da diyecek olan Frank'in (Oliver Smith) sürünerek hareket etmekte olan bedeni; insanoğlu bağlamında henüz tam anlamıyla oluşamamış olup, resmen bir canavarı andırmaktadır...

    Ve...

    Tamamen iyileşerek eski haline dönebilmesi için daha fazla insan kanına gereksinim duyduğunu söyleyerek, Julia'nın yardımını istemektedir...

    ***

    Ertesi sabah...

    Süslenip püslenerek gittiği bistro kafedeki bir bar taburesine oturarak, tek başına içkisini yudumlamaya başlayan Julia; yanına yaklaşarak beraber içmeyi teklif eden "çakırkeyif" durumdaki yalnız bir erkeği (Anthony Allen), kaptığı gibi kendi evine götürür...

    Aslında bir anlık şehvetine yenik düşmüş olan bu zavallı adam; Julia'nın çekiçle kafasını parçalayarak öldürmesinin ardından, beslenmesi için Frank'e teslim edeceği ilk kurbanıdır...

    Dakika 38...

    Vizyona girdiği yıl sinema salonunda izlediğimiz filmin geri kalanında sizleri; giderek kimilerinin kan banyosu yapmaya devam edecekleri, ters köşe sürprizleri de bünyesinde barındıran 56 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

    Keyifli seyirler,
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top