Hesabım
    İbrahim Bey ve Kuran’ın Çiçekleri
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    İbrahim Bey ve Kuran’ın Çiçekleri

    Fransızların Türk’ü İbrahim Bey

    Yazar: Ali Ercivan

    İbrahim Bey ve Kuran'ın Çiçekleri, 60'lı yılların Paris'inde, yoksul bir mahallede babası ile birlikte yaşayan Musevi bir çocuk olan Moise ile mahallenin Türk asıllı bakkalı İbrahim arasındaki dostluğu anlatan bir film; aslında daha ziyade 16 yaşına yeni basmış olan Moise'in -İbrahim Bey'in deyişiyle Momo- öyküsü. Onaltıncı yaşgününde, babasının hediyesi olan kumbarasını kırıp, çocukluğundan beri biriktirmiş olduğu parayı her daim sokaklarında müşteri bekleyen hayat kadınlarından biriyle birlikte olmak için kullanan Momo'nun, her anlamda çocukluktan çıkıp bir erkeğe dönüşmesinin öyküsü.

    İlk filmini 1978 yılında çeken yönetmen François Dupeyron'un, geçtiğimiz yıl yabancı dilde en iyi film dalında Altın Küre ödülüne aday gösterilmiş bu şimdilik son filmi, İbrahim Bey rolündeki Ömer Şerif'e de Venedik Film Festivali'nden Cesar ödüllerine kadar çeşitli platformlarda en iyi erkek oyuncu ödüllerini getirdi. Ancak filmin merkezi olduğu gibi esas yıldızı da 16 yaşındaki başrol oyuncusu Pierre Boulanger. Fransız sinemasının ilk gençlik çağlarındaki sevimli ve yetenekli çocukları bulup çıkarma başarısının son örneği olan Boulanger, doğal oyunculuğu ile hemen her karesinde yer aldığı filmi sürüklüyor. Genç oyuncu, Momo'nun cinsel ve duygusal gelişimini son derece inandırıcı bir şekilde yansıtıyor.

    Ancak okumakta olduğunuz bu satırların yazarına göre, karşımızdaki film, sempatik ve samimi genç aktörü başta olmak üzere oyuncu kadrosunun, müzik kullanımının ya da dönemin Paris atmosferinin yaratılmasındaki başarısının ötesinde (gerçi dönem ayrıntılarını yaratmaktaki başarı, film günümüz Türkiye'sine ayak bastığı anda yerle bir oluyor), bazı eleştiri oklarını da hak ediyor.

    Döngü meselesi, sinemada çok sık kullanılan bir araçtır. 'İbrahim Bey ve Kuran'ın Çiçekleri de son noktada kendi içinde bir döngü oluşturarak, karakterinin geleceğini geçmişe bağlıyor' diyelim, filmin sonunu da fazlaca açık etmemeye çalışarak. Evet, klişeler her zaman işe yaradıkları için klişedirler. Fakat malesef formül burada ters tepiyor. Bütün film boyunca gelişimini izlediğimiz; başına onca şey gelen ve İbrahim Bey'in hayat görüşü ile tecrübelerinden sözde çok şey öğrenen; yolu Türkiye'de bir Mevlevi dergahına kadar uzanan bu çocuğun hikayesi, onca deneyimin ardından sonunda gelip de en başa dönecek bir hikaye olamaz. Bu çocuğun, bir adım ileri gidemeden, aynı dar çevrenin içine sıkışıp kalması artık nasıl mümkün olabilir? İnsana bütün bir filmi boşuna izlediği hissini veren final sahnesi, hiçbir gerçeklik içermeyen, ucuz bir sinemasal trükten fazlası değil ne yazık ki.

    Peki, yurtdışında anti-semitizm suçlamalarına da maruz kalmış bu filmde, Kuran-ı Kerim ve İslam dininin kapladığı yer nedir? Doğrusu, bir karşılığını arayıp da bulamadığımız birkaç yüzeysel cümleden fazlası değil. Evet, İbrahim Bey bir müslüman. Ancak film, bize sunmaya çalıştığının aksine, ne karşısındaki delikanlı ne de filmi

    seyreden bir gayrimüslim üzerinde dönüştürücü etkisi olmasını bekleyemeyeceğimiz, insancıl bir ihtiyarın ağzından çıkan birkaç yüzeysel lafın ötesinde bir İslam felsefesi koyamıyor ortaya. Bunun yerine, Batılılara ilginç gelecek çeşitli unsurlarla yüklü bir oryantalizm menüsü hazırlanmış. Filmin Batı ülkelerinde aldığı ödüller de amacına ulaştığını gösteriyor sanırım.

    Yine de hakkını vermeli; karşımızdaki, yüzeysel ve finaliyle adeta kendi kendine ihanet eden bir filmse de, özellikle oyuncularının performansları ve onların iç dünyalarına samimiyetle yaklaşan anlatımıyla, sıcak ve keyifle izlenebilecek bir seyirlik aynı zamanda. Bazen bir insana bu da yetebilmeli belki de...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top