Hesabım
    Howard the Duck
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Howard the Duck

    Pollack, Kidman ve Penn ile Döndü

    Yazar: Ertan Tunç

    Çevirmen filmiyle beraber Sydney Pollack'ın en iyi bildiği işe döndüğü söylenebilir. Politik ve felsefi yaklaşımlar sergileyen ama bir o kadar da insani değerler taşıyan liberal filmler çekmek söz konusu olduğunda Amerika'nın en önde gelen yönetmenlerinden biri hiç kuşkusuz Pollack'tır. Toplumsal ve siyasi gidişat hakkında taşıdığı tavır ve bu duruşun sinemasındaki paralel yansımaları hesaba katıldığında Dorsay'ın Pollack'ı; "işte gerçek bir Amerikan liberal-demokratı" diye nitelendirmesine şaşmamak gerekir.

    Çevirmen; gerek -zaman kısıtı açısından değerlendirildiğinde- anlatımında yarattığı gerilim gerekse taşıdığı siyasi söylem bakımından ustanın Akbaba'nın Üç Günü adlı başyapıtını anımsatan bir dokuyu tutturabilmişe benziyor. Pollack'ın asla vazgeçmediği bireyci bakış açısı yani çözümleri sistemin temel yapıtaşlarından çok kişilere bıraktığı anlatıma denk düşen bir film Çevirmen.

    G-8 zirvelerinde dahi özel oturum konusu olarak değerlendirilmeye başlanan Afrika sorununa eğilen filmde, pilot olarak alınan bölge bazında, Afrika kıtasındaki bitmek tükenmek bilmeyen etnik ve dini çatışmaları, savaşları, devrimleri, katliamları ve soykırımları masaya yatıran Pollack, hikayeyi sorunu çözebilecek tek merkez olarak gördüğü Birleşmiş Milletler tabanına kaydırıyor.

    Filmde hem kişisel hem de bölgesel sorunları anlatan iki ayrı hikaye içiçe sunuluyor. Tüm ailesini cinayetler nedeniyle kaybetmiş Broome karakteri ile eşini yakın zamanda kaybetmiş ve Broome'u korumakla görevli Keller karakteri arasındaki ilişkinin seviyesinin filmi klişe bir aşk hikayesinin yol açacağı tuzağa düşmekten koruduğu açık.

    Pollack'ın siyasi eğilimini ve/veya özgürlükçü bakış açısını perdede yansıtmayı alışkanlık haline getiren ve bir nevi yönetmenin alt-benliği gibi duran Robert Redford yerine son yıllarda keskin çıkışları, çarpıcı görüşleri ve kararlılığı ile Amerikan toplumu içinde sivrilen ve entellektüeller tarafından Hollywood aydınlarından biri olarak lanse edilen Sean Penn filmin başrolünde. Penn'in özellikle görüşleri açısından Redford'un 70'lerdeki halini yansıttığı düşünüldüğünde Pollack'ın bundan sonraki filmlerinde oynaması da olası. Tabii oyunculuk açısından değerlendirildiğinde Penn'in filmde üstüne düşeni yaptığını söylemeye gerek yok.

    Öte yandan, Nicole Kidman'ın, Güney Afrika'da büyümüş, birçok ulusal dili ve yerel aksanı bilen, silahlı eylemlerde bulunmuş eski bir devrimci rolünde pek de inandırıcı olmadığı söylenebilir. Sadeliği ve görkemi aynı anda bünyesinde barındıran güzel oyuncunun rolüne tek katkısı aksanında yarattığı büyük farklılık.

    Sonuç olarak, senaryosu bir takım mantık hataları içerse de, incelikli anlatımı ve gerilimli temposu izleyicisini tatmin edebilecek düzeyde olan bir Pollack filmi Çevirmen. Suikast olgusuna dayalı siyasi gerilim türünün başyapıtları Day of the Jackal, Z ve JFK kadar şiirsel olmasa da Çakal ve Troçki Suikasti'nden de aşağı kalır yanı olmayan bir film.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top