10 ÜZERİNDEN 10 TÜRÜNÜN BAŞYAPITI İZLEYİN İZLETTİRİN
■ ■ İlk defa bir filmi izlerken korktuğumu hissettim. ■ ■ Korku filmi mi ? hayır tam olarak sayılmaz. Ama filmdeki atmosfer pskolojimi öylesine etkiledi ki kendimi korkmaktan alıkoyamadım. Peki sıradan bir serikatil filmi mi ? kesinlikle değil ..Aslında hepsinin karışımı.. Tamamen pskolojik gerilim olan film sizi çok şaşırtacak eminim..Hatta ''vay arkadaş adamlar harbiden yapmış'' diyeceksiniz. Birbirinden bagımsız karakterler ve meydana gelen olaylar zinciri mükemmel bir şekilde bağlanıyor.Puanlarının hiçbir önemi yok orjinal senaryosu, müthiş atmosferi gizemi ve yönetimi ile son yıllarda izlediğim en iyi Pskolojik gerilim. Kısacası Film başlarken Bir nefes alıyorsunuz ve bitene kadar nefesinizi tutuyorsunuz. Yönetmenin filmografisine bi göz atayım dedim dudaklarım uçukladı. En sevdiğim filmlerden olan 3:10 to yuma nın yönetmeni. Türü Western.Gece ve gündüz.Türü komedi aksiyon. Ve kimlik Pskolojik gerilim. Çok farklı çizgilerde ilerliyor fakat hepsinde başarılı. ■ “Merdivenden çıkarken, Orada olmayan biriyle karşılaştım. Bugün de orada değildi. Keşke, keşke gitseydi dedim…
Çok büyük beğeni kazanmış, hakkında olumlu çok yazı ve fikir beyan edilmiş bir film Identity. Kendinize ait sandığınız bütün tercihlerin aslında sizin adınıza yapıldığını, gerçekte tesadüf diye bir şey olmadığını ve yazgınızın önceden belirlendiğini bir düşünün. Kişiliğin (ağır suçluluk ve suç yüzünden) birden fazlasına bölünmesi. Çoklu kişilik işte böyle tanımlanır. Şiddetli bir fırtına, birbirine yabancı ve sırlarla dolu on insanı, asabi bir gece müdürünün idaresindeki ıssız bir motelde bir araya getirir. İçlerinde bir limuzin şoförü, bir tele kız, bir katili nakleden bir polis, 80li yılların bir televizyon yıldızı, yeni evli bir çift ve kriz içinde olan bir aile bulunmaktadır. Sığınacak bir yer bulmanın getirdiği rahatlama, yolcuların teker teker ölmeye başlamasıyla yerini korkuya bırakır. Çok geçmeden, yaşamak istiyorlarsa, kendilerini bir araya getiren sırrı çözmekten başka çareleri olmadığını anlayacaklardır. Bir gerilim türü filmden ne bekleniyorsa hemen hepsinin mevcut olduğu, dahice bir senaryoya sahip efsane film. Cusack, Liotta ve Peet oyunculuk yeteneklerini kesinlikle ispatlıyorlar. Özellikle Ray Liotta tam bir gerilim filmi oyuncusu, adamın oynadığı bütün filmler birinci sınıf gerilim filmleri. Labirentin ortasına düşüyorsunuz, çıkış yolu kapalı ve kısılmış bir başına kaçıyorsunuz kendinizden, oysa kaçtığınız hep orada, var olan çoğulluğun gölgesi. İşte bu gölge, bu filmin baştan sona bize yaşattığı gerilimin öznesi. İnsan benliğini saran gizler yumağı çıkıyor karşımıza, yağmurlu bir gecede çöl ortasındaki motelde. Bir biri ardına geliyor misafirler ve hepside aynı beynin ürünü kişilikler. İçlerinden biri geri sayımı başlatıyor, 10 dan 1 e giden ve kimlikleri sıfıra indiren bir kıyım yaşanıyor. Bu kıyım her seferinde dahice planlanmış bir şekilde işliyor. Soru işaretleri her yana saçılmış,gözler güvensizliğin ve dehşetin rengiyle solmuş, çaresiz bakışların ardında kaybolmaya yüz tutmuş bir donuklukta. Arayışlar fayda etmiyor izbe motel odalarında. Her kurbanın kendine sakladığı sırları bulunmakta. Bu sırlar birbirlerine güvenmelerini olanaksız kılmakta. Bu güvensizlik onların yaşamlarını korumalarında kaygan bir zemin yaratmakta. 10 yabancı ve yanlarında getirdikleri gizler , havada ağır bir sis olup, tüm bilinmezliğiyle sarıyor zihinleri. Bağlarla birbirine ilintili bu kişilikler, ortak bir nokta buluyorlar, hastalıklı bir beynin yol göstermesiyle. Başka bir yerde ve bir masanın çevresinde, sorgulanan bir adam anlatıyor olanları o gece. Yüzü yüzüne dönüşüyor ve sözcükleri ona bölünüyor. On ayrı benliği içinde yaşatan ve bu benlikleri geçmişin ağır travmaları eşliğinde var eden bu beyin, tüm kapılarından içeri alıyor sorgulayan gözleri ve teker teker sonlandırıyor var olan nefesleri. Açığa çıkan dehşetin nefesi ölümün gövdesinde dirilerek yok ediyor sondan başa, ipucu vermeden kendi yarattığı benlikleri. Bu yok ediş, dahiyane metotlarla vücuda geliyor ve her bir ölüme götürüş zeka pırıltıları saçıyor etrafa. Yağmur yağıyor tüm ağırlığınca. Ve ölüm sonlandırmış çoğulluğu usulca. Zihinde yaratılan kişilikler yok oldukça, bedenlerde ortadan kaybolmakta. Aslında hiç var olmamışlardı, hepsi bir hayalin ,hastalıklı bir beynin yansımasıydı oysa ve bu beyin, kurbanlarını bu yansımaları yerine koyarak ortadan kaldırdıkça, bir bakıma kendi beyninin ürünü olan bu yan karakterleri noktalamakta. Yola çıkılıyor, olacakları görmeden ve bu yolculuğun nasıl sonlanacağı bilinmeden. Başlıyor tekrar bedenden kopuş ve portakal ağaçlarının arasında, bir numara beliriyor. Bu numara sona kalan kişiliği ortaya koyuyor. Karşısındaysa hiç düşünülemeyecek biri ayakta duruyor. Ve fahişelere ikinci bir şans asla sunulmuyor. Yönetmen James Mangold'un bu insan beyninin sırlarıyla ve psikolojik vurgularla bizi sarmaladığı ve senaryosuyla ,hiç beklenmedik sonlanmasıyla, mekanların sunumunun kusursuzluğuyla, aralara serpiştirdiği flash-becklerlerin yadsınamaz katkısıyla, güçlü bir anlatımın dile gelmesini sağladığı filmi psikolojik çözümlemeler yaparak ve insana özgü farklı bir hastalığı konu babında öznesi olarak belirleyerek, hem filmin özgünleşmesini sağlıyor hem de karmaşık kurgulamasıyla izleyicinin, karelerden oluşan ve dağınık bir yapı arz eden olay örgüsünü, kendi içinde bütünleştirerek genele yayması ve birbirinden kopuk seyreder görünen bağlar arasında ortak bir nokta bulmasına yönlendirerek, izleyicinin filmin içine dahil edilmesinin amaçlanması, güçlü bir çekim etkisi ve filme karakter kazandırıyor. Tipik bir Stephen King eserinden fırlamış gibi duran karakterleri, Agatha Christie romanlarını andıran seri cinayetleri ve Alfred Hitchcock'un Psycho'sunu anımsatan hikayesiyle kaliteli bir gerilim. Ve son olarak yorumumu taparcasına sevdiğim usta yönetmen David Lynch'in sözüyle bitirmek istiyorum; Her şeyin ne anlama geldiğini ya da nasıl yorumlanacağını bilmemek daha iyidir. Çünkü aksi takdirde olayları kendi akışına bırakmaya korkarsınız. Psikoloji gizemi ve büyü niteliğini yok eder. Anlamlardan konuşmak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü anlam çok kişisel bir şeydir ve herkese göre değişir.