<b>Kimlik</b>: Hepimiz Birimiz İçin...
Yazar: Serdar KökçeoğluBağımsız yönetmen James Mangold, 95 yılında Şişman isimli müstesna filmle yönetmenliğe adım attıktan sonra, ikinci filmi Güçlüler Bölgesi ile ağırlığını pekiştirdi. Fakat daha sonra çektiği iki film, özelikle de Büyülü Çift (Kate & Leopold), Şişman’ın tuhaf ve huzursuz havasından uzaklaşmaya başladığını gösteriyordu. Şimdilik son çalışması olan Kimlik ise değeri ancak izlendiği zaman anlaşılabilecek, küçük bir sır gibi sessiz sedasız filmografisindeki yerini aldı. Tek mekanda, kimliği belirsiz bir katilin yol açtığı dehşet ancak filmin sonlarına doğru bir anlama kavuşuyor. Uzun süre hızını kesmeyen, baş döndürücü yapım nihayet derin bir nefes aldırdıktan sonra da yepyeni soru işaretleri ile yolcu ediyor. Mangold’un eski günlerine dönmeye başladığına hiç şüphe yok!
Çölün ortasında yolları keşisen yabancılar, fırtınadan kaçmak için soluğu tekinsiz bir motelde almak zorunda kalıyorlar. İlk cinayetin ardından ise gecenin asıl sürprizi ortaya çıkıyor. Aralarından birisi, ya da bir şey sırayla gruptan birini elemektedir. Mangold’un motelde yarattığı atmosfer, konuklarıyla birlikte izleyicinin de kendisini güvende hissetmemesi için elinden geleni ardına koymuyor. Motelin çevresini saran karanlığın ve hızını bir an olsun kaybetmeyen yağmurun da etkisiyle bu bulmacanın bir parçası haline gelmemek mümkün değil.
Oyunun ilk aşaması katilin kim olabileceğini bulmaya çalışmak. Klasik bir 'katil kim' oyunu, filmin diyaloglarında da karşımıza çıkan Agatha Christie referanslarına rağmen ömrünü uzun süre koruyamıyor. Birileriyle duygusal bir bağ kurmadığınız sürece otelin bütün konukları kalburüstü birer adaya dönüşüyor çünkü. Bu anlamda hemen hepsinin ruh hali ve karanlık geçmişi birer ipucu niteliğinde... Fakat bir olasılık daha var, çevrede tek tük ayağımıza takılan kabile mezarları da bu role aday olabilir. İntikam almak isteyen kızılderili ruhları biraz demode olsa da filmin doğaüstü atmosferine de son derece uygun. Fakat siz bu 'oyuna' katılıp bir yandan gerilimin tadını çıkarıp bir yandan da filmin sonunu önceden bulanlar arasına katılabilmek için çaba harcarken, diğer bir hikaye de ağır ağır şekillenmeye başlıyor:
Şişman’ın platonik aşçısı Pruitt Taylor Vince’in yönetmenle ikinci buluşması, oyuncunun kariyerine yine zorlu ve garip bir deneyim ekliyor. Filmde psikolojik durumundaki olağanüstülük ile profesyonelleri bile hayrete düşüren bu adam, kendisine uygun görülen cezayı bekleyen bir tutukluyu canlandırıyor. Kendi paralel dünyalarında yaşayan adam için kendi içindeki savaş, dışarıda şekillenmeyi bekleyen karardan çok daha önemli...
Sondaki doğumun sancıları olarak kabul edebileceğimiz bilinçli garipliklere çok fazla takılmazsanız, 'ciddi ciddi' kendi içindeki katili arayan motelde yaratılan atmosferin tadını çıkarmamak pek mümkün değil. Gerilime ortak olup, konuklara şüpheyle yaklaşmanızı engelleyen gariplikler de gözalıcı bir niteliğe sahip değil zaten. Sadece mahkumun kaçış çabası, içindeki bulundukları dünyanın sınırlarını çizerek, sıraladığımız bütün olasılıkları ince ince eliyor.
Kimlik biterken değil, bitmeye yakın sırrını ortaya koyuyor. Fakat bu sürpriz kesinlikle gerilimin sonuna geldiğimiz anlamına da gelmiyor. Bu noktadan sonra filmin tadını yitirip psikolojik komedi filmine dönüştüğünü düşünenler olduğunu da belirtmek gerekiyor. Mangold günümüz sinemasında ağırlığı yadsınamaz bir eğilimin fazlasıyla cazibesine kapılmış durumda ve filmi sondan başa bir kez daha anlamlandırmaya davet ediyor izleyiciyi. Şüphesiz motelde başlayıp sona eren bir 'katil kim' hikayesi ile hızla türün klasikleri arasına girebilecek bir film ortaya koyabilirmiş. Fakat kesinlikle daha farklı bir sonuç amaçlıyor ve bu şekilde de değerinden bir şey yitirdiği söylenemez. Korku sineması açısından özellikle anlatılan hikaye ile Malcolm Rivers arasındaki ilişki açısından incelenmeyi hak eden yapım, psikolojik gerilim türüne ise bir beden büyük gelip dikişleri zorluyor. Belki de bu yüzden farklı türlerden, birbiriyle ilgisiz filmlere köprüler uzatabiliyor. Filmin esas kim-liği ve bulmacası da bu zaten...