Hesabım
    Fantastik Dörtlü
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Fantastik Dörtlü

    Işıklı Reklam Panosu

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Yepyeni karakterler, yepyeni hikayeler üretmek yerine hazır görsel veya yazılı malzemeleri tüketmek Hollywood'un sahip olduğu bir alışkanlık. Tarihi olaylar, mitolojik hikayeler yıllardır beyazperdede seyircilerin huzurunda canlandırılıyor. Eski filmlerin yeniden çevrimleri vizyon salonlarında devamlı boy gösteriyor. En çok satan kitaplar derhal görselleştiriliyor. Ve bu karmaşa içinde hayallerimizi süsleyen, büyüyünce ne olmak istiyorsun sorusu sorulduğu anda gözlerimizin önünde beliriveren çocukluğumuzun süper kahramanları da birer birer ete kemiğe bürünmekten kurtulamıyorlar.

    Yaptıkları bir uzay yolculuğu sırasında kozmik ışınlara maruz kalınca DNA yapılarında inanılmaz değişikler olan dört muhteşem insanın öyküsü Fantastik Dörtlü. DNA'nın sırlarını çözmek, çaresiz hastalıklara çözüm bulmak için çıktıkları yolculukta, vücutlarında onlara süper güçler vaat eden değişiklikler olan bir grubun öyküsü. Kendilerini bilime adamış bu insanlar, yapacakları keşiflerle topluma yardım etmek istiyorlar. Vücut yapılarında oluşan köklü değişiklikler ise belki de onları bilimden uzaklaştırıyor. Ancak kahramanlarımız için değişmeyen tek bir şey var; o da insanlara yardım etme istekleri. Belki insan bedeninde, kan dolaşımında gezen türlü virüslerle savaşamayacak bir konuma geliyorlar. Fakat toplumsal bir virüs olan suç ile mücadele edebilecek özelliklere sahip oluyorlar.

    Hemen hemen her kahramanlık öyküsünün mitik bir tarafı vardır. Fantastik Dörtlü’de de bu yön karakterlerin gerek fiziksel gerek psikolojik değişimlerinde yüzeye çıkıyor. Özel hayatında son derece katı bir insan olan Reed Richards, vücudunun her tarafını esnetebilen, şekilden şekle girebilen bir karaktere dönüşüyor. Hatta sadece bununla kalmıyor. Hayati karalar alıp, geleceğine yön vermede başarısız olduğu gözlemlenen Reed, dörtlünün lideri pozisyonuna geliyor. Verdiği taktiklerle dünyanın kaderini belirliyor. Reed tarafından kalbi kırılmış, bu olayla kendine güveni de azalmış, kimsenin özellikle de Reed'in kendisine önem vermediğini, hatta görmediğini düşünen Susan Storm, gerçekten de görünmez bir kadın haline geliyor.

    Tutkularını kontrol etmekte oldukça başarısız olan ve bu özelliği ile maceraperest, aykırı hatta biraz da serseri bir insan profili çizen Johnny Storm, eğer içindeki ateşi kontrol etmeyi başarırsa güneş kadar ısı saçabilecek bir alev topuna dönüşüyor. Reed ile beraber çalıştıkları projelerde kas gücü isteyen ağır işlerden sorumlu Ben Grimm ise, iç organları bile taş kadar sert, yürüyen bir kaya haline geliyor. Ve diğerlerinin tersine insan görünüşünü kaybedip, insanların korku ve sevgi ile yaklaştıkları bir yaratığa dönüşüyor. Bu haliyle grubun melankolik tarafını yansıtabilecek, süper kahraman olmanın nasıl bir his olabileceğini gösterebilecek yürüyen bir simge oluyor belki de.

    Kahramanlarımızın yanı sıra, Fantastik Dörtlü’nün azılı düşmanı, Victor Von Doom ise güçle beslenen, mümkün olsa tanrıyı bile alt etmek, insanların gözleri önünde putlaşmak isteyen son derece hırslı biriyken belki de tamamen isteklerinin doğrultusunda bir değişime uğruyor. Gerçekten de tanrıya rakip çıkıyor, belki de şeytan onda resmen cisim buluyor.

    Kahramanlarımız, doğal olarak kendilerinde bir anda ortaya çıkan bu değişikliklere hemen ısınamıyorlar. Hatta süper güçleri sanki birer hastalıkmış gibi tedavi etmeye, kendilerini virüslerden arındırmaya çabalıyorlar. Gerek toplum baskısı gerek bir daha eski hayatlarına dönemeyecek olmanın üzerlerinde yarattığı stres, onları çeşitli iç çatışmalara sürüklüyor.

    Ancak film, öyküye oldukça renk katacak ve belki de filmin en sürükleyici parçalarından biri olacak olan bu iç çatışmaları vermekte oldukça yetersiz kalıyor. Oyunculukla da beslenmesi gereken bu görsel ayrıntılar, sadece birkaç oyuncudan kaynaklanan bir problemle değil ekipçe körüklenen bir başarısızlık tufanına kurban gidiyorlar.

    Filmde de gösterilmeye çalışıldığı gibi, süper güçler, toplumu büyülemelerine rağmen, aynı zamanda normal insanları dehşete düşürürler. Süper kahramanların, tapılası derece hayranlık uyandıran kimseler olmalarının yanı sıra, zaman zaman sadece birer ucube olarak algılanabilecekleri de kahramanlık öykülerinin belki de en can alıcı, en melankolik, en mitik tarafıdır. Çünkü bu duygusal ayrıntı, süper kahramanları insanlaştırır ve onları seyircinin gözünde sevilesi gerçek kahramanlar haline getirir.

    Fantastik Dörtlü ise, bu muhteşem özelliği tamamen atlıyor ve belki de; seyirci sıkılıyor derhal aksiyon sahnelerine geçmeli, izleyiciyi görsel efektlerle boğmalıyız telaşı içinde bundan sonraki hayatlarını beraber geçirmeye mahkum edilmiş dört ucubenin birbirleri ile çatışmalarının çok az üzerinde durmayı tercih ediyor. Bu durum seyirciyi karakterlerden soğutuyor. Filmi ise arka arkaya geçen görüntülerden oluşan ışıklı bir reklam panosuna dönüştürüyor.

    Hiçbir şey düşünmeden sadece eğlenmek, hipnotize olmuşçasına ekrana kilitlenmek isteğiyle sinemaya gidilen bir gün, izleyicisini tatmin edebilecek bir film belki de Fantastik Dörtlü. Ancak öykünün derinliğini hissedip, filmdeki küçük ayrıntılarla mutlu olmak isteyen bir sinema izleyicisini, özellikle de çizgi romanının meraklılarını pek memnun edemeyecek gibi görünüyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top