Hesabım
    Across the Universe
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Across the Universe

    Saf ve İçten...

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    Across The Universe, son yılların en kolay dalga geçilebilecek filmlerinden biri. Zaman ilerledikçe Youtube'da binlerce parodisi ortaya çıkacaktır. Fakat aynı zamanda uzun bir süredir karşılaşmadığımız türde orjinal, renkli, hayat dolu, olabildiğince pozitif ve coşkun taşkın bir müzik şöleni. Belki de fazla coşkun ki bu yüzden ilk bakışta seyirciyi rahatsız etmesi, filme sırt döndürtmesi muhtemel. Özellikle her adımımıza, her nefesimize yüksek oranlarda şüphecilik ve sinizm kattığımız iki binli yıllarda.

    Biliyorum, son zamanlarda müzikal sineması geri dönüşte ve bu durum sinema severlere duygusallığın ve romantizmin kapılarını bir kez daha aralıyor gibi, ama günümüz müzikalleri fazla post modern ve gösterişçi bir bakış açısı sergileyerek, öyle ya da böyle seyircinin duygularına seslenmek yerine sadece görsel ve işitsel duyulara iltifatta bulunuyor. Bu yeni müzikal trendinin başını çeken Kırmızı Değirmen, her ne kadar görsel bakımdan olağanüstü bir başarı sergilese de, "hikayeden önce stil" yaklaşımını en çok uygulayan filmlerden biri.

    Across The Universe'e geri dönelim. Dürüst olmak gerekirse, elimizde mükemmelin çok uzağında bir yapım var. İlk olarak çok uzun. Ben ölümsüz bir Beatles hayranıyım. İnanmazsanız iPod'uma bakabilirsiniz. Fakat buna rağmen 30'un üzerinde ünlü Beatles şarkılarının iki saat yirmi dakika boyunca genç oyuncular tarafından söylenmiş müzikal versiyonlarını bırakın, orjinal şarkıları bile peş peşe dinlemek yorucu bir deneyim olacaktır. Özellikle bu Beatles şarkılarına eşlik eden senaryo olabildiğince basit bir aşk hikayesi olmasına rağmen kendi etrafında dönüp duran, gereksizce karmaşık bir üçüncü perdeye sahipse.

    Filmin hikayesini bir kenara bırakalım ve otuzdan fazla, iç içe geçen müzikal sahnelerden bahsedelim. Sonuçta bu filme göz atacak seyircinin çoğu Beatles hayranları olacaktır. Ve o hayranların çoğu en favori şarkılarının beyazperdeye nasıl aktarıldığını merak ediyordur, filmin hikayesinden çok. Bu konuda ne yazık ki bazı kötü haberlerim var Beatles hayranlarına. Accross The Universe'deki şarkıların çoğu işe yaramıyor. Ya bariz didaktik yaklaşımlarıyla fazla göze batıyor, ya uzunlukları ve alakasızlıkları ile hikayenin akışını birden durduruyor, ya da abartı görsellikleri ve koreografisi ile güldürmemesi gereken yerde güldürüyor.

    Amerikan hükümetinin genç erkekleri Vietnam'a hazırladıkları, I Want You şarkısını kullanan bariz Pink Floyd The Wall göndermesi sahne, bu saplantılı aşk şarkısına getirdiği politik bakış açısı ile biraz ilgi çekiyor, ama askerlerin özgürlük heykelini taşıyıp "Çok ağır" tarzı yorumları ile fazla bariz politik görüşlerini seyircinin zihnine zorla sokuşturuyor. Something in The Way ve While My Guitar Gently Weeps gibi şarkılar hikayeye hiç bir katkıda bulunmuyor.

    Komedyen Eddie Izzard'ın arkasında dört mavi prezervatif (!) ile For The Benefit of Mr. Kite'ı söylediği (çığırdığı desem daha doğru) sahne, el yapımı harikülade bir animasyon ile desteklense de, Testere 5'i izliyormuşçasına koltuğumuzda gerilmemize ve sahnenin bir an önce bitmesi için dua etmemize neden oluyor. Bu üç örneğe benzer bir çok sahne ile karşı karşıyayız ne yazık ki.

    Peki bu kadar eleştirmeme rağmen neden Accross The Universe'i beğeniyorum, ve neden içimdeki kuşkulara rağmen sizlere tavsiye ediyorum? Birinci neden, film nadir de olsa yürek ısıtan, görsel bakımdan hayret uyandıran, Beatles'ın sevgi ve tölerans mesajını istismar etmeden seyirciye aktaran güzellikler ile dolu. Gospel tarzı Let it Be, basit ama içten If I Fell in Love With You ve çılgın renklerle dolu LSD sekansı I am The Walrus gibi örnekler, kendi başlarına gişe parasını hak ediyorlar.

    Fakat Accross The Universe'i tavsiye etmemin en önemli sebebi filmin Amerikan sinemasında, ve hatta dünya sinemasında bile artık fazla bulunmayan, açık ve sınırsızca içten, saf ve olabildiğince romantik bir idealizm ile desteklenmesi. Özellikle "İçten" ve "saf", Accross The Universe'i tanımlayan anahtar kelimeler. Çünkü film hiç bir oranda sinik ve iğneleyici değil, ve kurnaz iç göndermelere ev sahipliği yapmıyor. Sadece barış, sevgi ve aşk gibi temel insani duyguları olduğu gibi seyirciye aktaran, basit bir aşk hikayesi olmayı amaçlıyor. Sinik ve iğneleyici gibi tanımlar ne yazık ki 2000'li yıllar sinemasının baştacı olmuş durumda ve belki bu süreç sırasında biz de biraz fazla taşlaştık, duygusal tarafımızı geride bıraktık.

    Across The Universe, bütün kusurlarına rağmen en azından 60'ların idealist ve sevgi dolu mesajını belki de son bir kez daha bize hatırlatıyor. Her seyircinin salonlara adım atarken içten içe ihtiyaç duyduğu şaheseri ortaya koymuyor, ama unutmayın ki bazen Tek İhtiyacınız Olan Şey Sevgi'dir.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top