En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
cemertem
Takipçi
55 değerlendirmeler
Takip Et!
4,5
29 Haziran 2013 tarihinde eklendi
Yönetmen harikası bir iş olduğunu baştan itiraf etmem gerek. Yönetmen hem öykü anlatma açısından hem de sinemasal anlatım açısından yeteneğini konuşturmuş. Far from Heaven, ABD dışındaki ülkelerde çok sönük kalan ama katıldığı onlarca festivalden bolca adaylık ve ödülle dönen başarılı bir filmdir. Yönetmen, 1950'lerde geçen öyküyü anlatırken yine 1950'lerin sinema dilini kullanılmış ve hayran bırakacak nitelikte renkler, ışık kullanımı ve görüntü harikaları yakalanmış. Pleasant Ville filmini hatırlayanlar olursa yine 50'li yılların ABD'nde örnek alınan ahlaki açıdan sağlam ama neredeyse boş ve renksiz bir amerikan aile modeli üzerinden gelişen bir hikaye var burada. Çünkü 60'lı yıllarla birlikte cinsel devrimi yaşayacak bir amerikan toplumu ve derinden sarsılacak aile bilinci sorgulamaları, ahlaki kaygılar ve dini değerlendirmeler olacak. Bu açıdan yönetmen yine çok doğru bir hamle ile ironinin dibine vuruyor. Ancak yine burada iki etmen öne çıkıyor. Birincisi muhteşem performansı ile benimde çok beğendiğim aktrist Julianne Moore ve yönetmenin biçimsel seçimi. Biçimsel seçimi biraz daha açarsak, kurgusundan görüntü yönetmenliğine, jenerikten iç mekan çekimlerinde kullanılan renklere, dahası araba çekimlerindeki mavi ışığın kullanımına kadar tamamen nostaljik bir dil, tamamen 50'lerin özgün dilini kullanan bir biçimsel tercih hakim. Bu haliyle hiç anlatılmamış bir öyküyü o yıllarda anlatma çabası olduğu görülebilir. Karakterler de yine çok sağlam kurulmuş. Frank karakterinin psikolojik evreleri mükemmel çizilmiş. Hikayenin göbeğinde yine o yılların önemli bir olgusu olan ırkçılık mevcut. Yine aynı motif hakim. Kimse alenen ırkçılık olduğunu kabullenmiyor ama var olduğu açık biçimde her sahnede gözler önüne seriliyor. Bu da o yıllara özgü bir durum. 50'li ve 60'lı yıllar ırkçılığın tavan yaptığı dönemlerdi. Hoş bugün ABD bunu belli ölçülerde aşsa da güney eyaletlerde hiçbir şey çok masum değil, konu dışı olacak ama İsrail'de Filistinlilere ayrı otobüs uygulaması var. Yani dünya halen ayrımcılığa seyirci kalıyor. Neyse filme dönecek olursak tamamen postmodern sayılabilecek bir şekilde sergilenen atmosfer ve yer yer de komik gelebilecek şekilde gözünüze sokulan diyaloglar var. Bu benim anladığıma göre amerikan hayat tarzının ne kadar özel olduğunun o yıllarda topluma anlatıldığı ama bir o kadar da sıkıntılı olduğunu vurguluyor. Filmde Julianne Moore'un canlandırdığı Cathy Whitaker karakteri üzerinden 50'lerde siyahilerin birer zenci değil herkes kadar insan olduğunun farkına varması ile kocasının eşcinsel olduğunun farkına varması da yine benzer sonlara sevk ediyor. Çünkü yalnızca o dönemde değil bu dönemde bile toplumlar aynı sonlar karşısında sevgi dilini değil nefret dilini kullanmayı tercih edebiliyor. İnsanları insan olarak görmektense çeşitli sıfatlarla karalama yoluna gidebiliyor. Neyse ki bu film oldukça kişisel bir hikayeden oldukça kaliteli bir dönem filmi çıkarabilmiş. Pek de iyi olmuş. Julianne Moore dışında filmde oyunculuk namına hiç kimse yok. İyi seyirler. 8/10
Todd Haynes in filmleri gerçekten üst düzey kalitede oluyor.Harika dönem yansıtmaları, kıyafetler, dekorlar.Bunun dışında Julianne Moore un kusursuz performansı ve harika bir yıkılış dramı.Başarılı ve etkisi yerinde verilen filmlerden.7.5/10
Whitaker Ailesinin hikayesi anlatılıyor filmde.1950’lerin tutucu Amerikası’nda beyaz bir kadın ile siyah bir erkeğin arkadaşları da hikayenin katmanlarından biri.Diğer yandansa Dennis Quaid’in canlandırdığı Frank Whitaker karakterinin erkeklere ilgi duymasının sonuçları da hikayenin diğer bir boyutu...Sıradışı sayılabilecek hikayesi, çok iyi senaryosu ve muhteşem oyuncu performansıyla çok kaliteli bir film.Sadece bu yönleriyle değil, teknik ve sinematografik açıdan da neredeyse kusursuz sayabiliriz filmi.Filmin aldığı 4 Oscar’dan biri de müzik kategorisi.Filmin müzikleri de insanın ruhunu okşayan cinsten tam.Özellikle duygusal sahnelerde atmosfere değişik bir ambiyans katmış...İzlenmesi ve hatta arşive mutlaka alınması gerekli bir film.4 Oscar’ının yanısıra 4 de Altın Küresi var filmin...
filmi ilk gösterime girdiğinde izlemiştim ve çok beğenmiştim ben sinemaya gittiğimde filme yalnızca 1 kişi gelmişti ama en az 3 kişiyle filmi gösteriyorlardı sinemaya gelen ilk kişiye nasıl yalvar yakar filmi görmeye razı ettiğimi hatırlıyorum da çok komikti ama sonradan buna çok memnun oldu filmden çıktıktan sonra da filmin kritiğini yaptık bu zamana kadar görmeyenler varsa mutlaka bir yerlerden temin etsinler özellikle dönem filmi sevenlere!
Bence konu çok iyi işlenmiş. İzleyeni yormuyor. Kadını gerçekten tebrik etmek lazım. Her ne olursa olsun yuvasını aakta tutmaya çalıştı. Etkileyici bir film. (8/10)
tv'de rastlamıştım.trt2 idi sanırım.güzel bir filmdi...yani o dönemde beyaz bir kadının siyah bir erkekle arkadaşlık etmesinin ne kadar yadırgandığı ve fakat kadının tüm ç.evresine karşı basıl direndiği güzel işlenmiş..ama kadına hayran olmamak elde değil ya!ne kadar kendinde ne kadar kendinden emin.yani ben izlerken hayran oldum sizi bilemem:)
Julianne Moore bu filmle Oscar’a aday olduğundan beri bu filmi izlemek istiyordum fakat sinemada da, telvizyonda da yakalayamamıştım,kısmet buguneymiş.Zaten hep içimde güzel bir film olduğun dair bir his vardı ve yanılmamışım da, çok hoş,etkileyici,insanın içine işleyen,çok derinlerine nüfüs eden bir film.Kadının çektiği yalnızlığı ve yaşadığı hüznü aynen hissedebiliyorsunuz.Görsellik de çok ön planda,doğa manzaraları,sonbaharın o renkleri müthiş.Müzikleri de çok iyi, özellikle filmin sonundaki istasyon sahnesinde çalan müzik, o kareye ancak bu kadar uyabilir,o duyguyu ancak bu kadar iyi yansıtabilirdi.Zenci-beyaz çatışması,ırkçılık da çok iyi anlatılmış.Filmde dikkatimi en çok çeken şey de bu tip filmlerde kadınlar en çok çocuklarını düşünerek aşklarının peşinde koşmazlar,bu filmde ise kadın biran olsun çocuklarını düşünmedi.Kocasıyla arasında olmayan iletişimi ve aşkı yakaladı ve peşinden gitti.Herkese rahatlıkla tavsiye edebilirim,pişman olmayacaksınız.
filmin çok iyi olduğu bölümler de var ama e kötü tarafı özellikleçocuk oyuncuların kötü oyunculukları ya da kötü yönetimleri. ööte yandan anlatılan öykü çokgüzel. özellikle insanın yaptığı seçimlerin onun kim olduğunun altını öyle güzelçiziyor ki. başroldeki üç oyuncu da iyi. müzik de güzel.
çok güzel oyunculuklar..dönemi bütün yönleriyle iyi anlatmış bir film...özellikle toplumda''gay''denilen insanları..holywood hep bir filmin en komik ve gülünyerlerinde bir süs katmak için koyarlardı filmlerine..ancak bu filmde bundan sıyrılıyoruz,onların açısından bakıyor ve düşünüyoruz....
bence çok güzel bi filmdi.son zaman larda ilk kez sinemadan mutlu bir şekilde ayrıldım.herkesede tavsiye ediyorum.film sonbara uygun bi şekilde durgun geçiyo bence sonbahar filmin havasına çok uymuş.filmde mükemmel sonbahar görünteleri içinde harika bir jullianne moore oyunculuğu izleyebilirsiniz.ayrıca bu tür filmleri en arka koltuktan izlemeye bayılıyorum.fazla kişi bu filme gelmez düşüncesi ile bazı çiftler isim vererrek kendilerini rencide etmek istemiyorum başka amaçlarla sinemaya geliyolar.onları bu sekilde rahatsız etmek son derece eğlenceli oluyo.yanlış anlamayın ben filmimi izliyorum
evet, Todd Haynes eşcinsel. Poison ve Velvet Goldmine filmlerinde de bunu işlemişti zaten. Bu yıl film ve yönetmen dallarında Oscar’a aday gösterilmemesinin sebeplerinden biri de bu. Çünkü Chicago, Talk To Her ve The Hours ile En İyi Yönetmen adaylarından üçü gey zaten. :) Bir de Haynes olsa, bilemiyorum tören ne hale gelirdi.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.