1973 tarihli Şeytan (The Exorcist), korku sinemasının klasikleri arasında kabul edilir. Buna da kimsenin pek bir itirazı olmaz doğrusu. William Friedkin imzalı film, son derece muhafazakar bir tavrına rağmen, korku türü içinde bir mihenk taşıdır.
Zaten o yıllarda korku türü içinde en önemli eserlerin benzer bir muhafazakar tavrı içerdiklerini görmek mümkün. Jaws ve Cadılar Bayramı gibi türün en iyi örnekleri arasında sayılabilecek diğer filmler de, dönemin Amerika'sında yayılan liberal hareketlere tepki olarak ortaya çıkmışlardır. Çok daha gerilere gidersek, nasıl ki İkinci Dünya Savaşı sonrası cepheden evlerine dönen erkekler, yokluklarında başlarının çaresine bakmak zorunda kalıp iş güç edinmiş ve kendi kendilerine yeter hale gelmiş kadınlarla karşılaştıklarında, bu sinemada öncelikle kara film türü içinde ortaya çıkan ve "erkeklik" için bir tehdit unsuru olarak sunulan femme fatale tiplemelerine yol açmışsa; '70lerde de cinsel özgürleşme hareketleri, özellikle korku sinemasında karşılığını bulmuştur.
Bu filmlerde, cinselliklerini özgürce yaşayan gençlerin nasıl katledildiği; çekirdek ailenin zarar gördüğü ya da belki zaten ortada olmadığı durumların nasıl tehlike arz ettiği sıkça karşımıza çıkan durumlardır. Elbette söylemeye çalıştığım şey, ahlakçı bir tavrın kesinlikle kabul edilemez olduğu değil. Ancak bu tavır, kadın cinselliğini ve hatta genel olarak özgür bir cinsel yaşamı toplum için tehdit olarak seyircilerin bilinçaltına sokmaya çalışırken, karşılığında sığınılacak liman olarak tartışmasız şekilde aile ve din kurumlarını dikte etmekte; fırsatını yakaladığı anda da bilim ve gelişmeyi öcü pozisyonuna sokup, ilkelci bir tavrı yüceltmektedir.
Tüm kariyeri, insanların zihinlerine ayrımcılık, ahlakçılık ve önyargı mesajları pompalamakla geçmiş William Friedkin'in elinden çıkma Şeytan da istisna olmak bir yana, bu çizginin en tutucu örnekleri arasındadır. Bu noktada, 20 yıl sonra gerçekleştirilen bu "prequel"ın da aynı çizgiyi sürdürmesine şaşırmak zaten safça olurdu.
Gösterime girdiği yıl, 'ABD'de o güne kadar en çok gişe yapan film' unvanını da ele geçiren Şeytan'da anlatılan olayların öncesine dair bir film yapma projesi uzun zamandır Warner Bros'un gündemindeydi. Projenin başlangıç aşamasında yönetmen olarak John Frankenheimer (Ronin, The Manchurian Candidate) düşünülmüştü ancak yönetmenin sağlık durumu (ve akabinde vefatı) bunu imkansız kılmıştı. Daha sonra projeye Paul Schrader dahil oldu. Martin Scorsese'nin Taksi Şöförü (Taxi Driver), Kızgın Boğa (Raging Bull) gibi önemli eserlerinin senaryo yazarı; ayrıca American Gigolo, Kedi Kız (Cat People) gibi filmlerin yönetmeni, bu projenin özüne de uygun düşen muhafazakar tavrıyla bilinen bir isimdi. Ancak yapımcıların istediği türde, 360 derece dönen uzuvların ve bolca kusmuğun egemen olduğu bir korku filminden ziyade psikolojik bir film ortaya çıkarmaya çalışan Schrader, projeden uzaklaştırıldı. İşte bu noktada, amaca daha uygun görülen Renny Harlin işin başına geçirildi.Bu seçimin ne kadar mantıklı olduğunu anlamak için, ortaya çıkan filmi Harlin'in birkaç yıl önce çektiği Mavi Korku (Deep Blue Sea) ile karşılaştırmak yeterli. Artık muhafazakarlığı falan da aşıp, kahramanı olarak eğitimsiz ve maço bir erkeği, tüm belaların kaynağı olaraksa bir bilim kadınını seçen, açıkça bağnaz ve ilkelci bu film, Exorcist: The Beginning ile derin benzerlikler içeriyor. İlk filmin ana karakteri olan Peder Lankester Merrin, bu yeni filmde, Şeytan'daki olaylardan 25 yıl önceki haliyle yer alıyor. İnancını kaybetmiş bir din adamı olan Peder'den, kilise adına, Doğu Afrika'da bulunan ve M.S. 5. yüzyıla ait bir kilisenin günışığına çıkarılması için yürütülen arkeolojik kazıda araştırma yapması istenir. Fakat Peder Merrin burada gerçek kötülükle yüzyüze gelecektir.'73 yılında usta oyuncu Max Von Sydow tarafından canlandırılmış olan Peder Merrin karakterine, bu kez bir başka usta İsveçli oyuncu Stellan Skarsgaard hayat veriyor. Tabii ki, bu güçlü oyuncu ve özellikle Oscar ödüllü görüntü yönetmeni Vittorio Storaro'nun filme kattıkları çok şey var. CGI sırtlanlar dışında teknik olarak hiçbir sorunu bulunmayan filmin özellikle açılış sahnesinin gerçekten etkileyici olduğuna da şüphe yok. Ayrıca, kabul etmeli ki karşımızdaki korkutmayı ya da en azından asap bozmayı başaran bir korku filmi. Belki 1973 yılında Şeytan filminin seyirci üzerindeki etkisini, bugün artık neredeyse görülebilecek her şeyi görmüş bir seyirciyle yeniden yakalamak mümkün değil. Ancak bu filmin problemi, bir korku filmi olarak başarısında değil. Yüzeyin gerisindeki niyetinde...Esas niyetlerin yüzeyin ne kadar gerisinde olduğu bile tartışılır hatta. Bu film aleni bir şekilde, bilimle uğraşan kadınların kötülük taşıdığına, cinselliğin şeytaniliğine falan inanıyor. Kurtuluşu sadece yeniden inanca sığınmakta; hatta inanca da değil, Vatikan'a sığınmakta görüyor. Ve artık muhafazakar korku filmi klişelerinin bile ötesine geçip, Şeytan'ın kişiyi inancından saptırmak için kullandığı numaraları Peder Merrin'in travmatik İkinci Dünya Savaşı anıları üzerinden Naziler ile ilişkilendiriyor. Nasılsa herkesin desteğini göreceğini düşünerek, Nazi Almanya'sını salt şeytani kötülüğün bir parçası olarak sunuyor.Ha eğer diyorsanız ki, bütün bunlar beni ilgilendirmiyor ya da bu numaraları bana yediremezler, ben sadece adrenalin salgılamakla, kalp atışlarımın hızlanmasıyla, biraz ürkütülmekle ilgileniyorum; o halde Exorcist: The Beginning'den zevk almamanız için hiçbir sebep yok. İnsanı gerebilen korku filmi pek sık çıkmıyor karşımıza ne de olsa. Ama sizin de midenizi asıl bulandıran parçalanan vücutlar veya irin değil de Hollywood sinemasının bilinçaltı oyunlarıysa; elimden sadece "Uzak durun!" demek geliyor...