Yazık Oldu <b>8 Mil</b>’de Eminem’e...
Yazar: Orkan ŞancıEminem'e öyle ayıp edilmiş ki, bu yazıda ona (ve bize) yapılan haksızlıkları bir bir anlatacağım!
Filmin yapımcıları projeyi gündeme getirdiğinde "Bu bir Eminem filmi değil, Detroit'te yaşayan Jimmy adında bir genç hakkında" demişlerdi. Ama Eminem gibi, öfkeli haline alıştığımız, ağzından küfür eksik olmayan hiperaktif delikanlının yerine, süt dökmüş kedi bakışlı, itilip kakılan, rüzgarın estiği yöne göre oradan oraya savrulan Jimmy karakterini herhangi biri oynayabilirdi. Yani Eminem filmi çekmeyeceğiz derken, onun gibi birinin artılarından yararlanmamak da yanlış.
LA Confidential'ı çekerek teknik üstünlükleri bir yana "oyuncu yönetme ve mekan kullanımı" konularında kalitesini cümle aleme kanıtlayan yönetmen Curtis Hanson'ı bu filmin başında görünce, "demek ki bir Eminem filmi çekmeyecek, karakter/öykü anlatacak, demek ki senaryoyu çok beğendi" diye düşünüyor insan. Üstelik Hanson filme ve dolayısıyla Eminem'e o kadar güveniyor ki, ortak yapımcılığı bile üstleniyor. Ama film ne bir hikaye, ne de bir karakter gelişimiyle ilgileniyor. Tıpkı Jimmy gibi oradan oraya savruluyor. Filmin gişe başarısı ise, 110 dakika boyunca Eminem'i izleyeceğini/dinleyeceğini sanıp bilet parası ödeyen bizim gibi milyonlardan kaynaklanıyor.
Filmi izleyince Hanson'ın neden bu filmi çekmek istediğini anlamakta zorlanıyoruz. Açıkçası kurt yönetmenin hiç mazereti yok. Öncelikle söylenenler doğru; Eminem gerçekten de şaşılacak kadar iyi. Hayattan yediği darbeler sonrası omuzları çökmüş bir genç gibi yürüyor. Oscarlı Kim Basinger'ın başarıyla oynadığı "sorunlu anne"siyle karavandaki diyalogları sırasında bile hiç sırıtmıyor. Üstelik olduğundan on yaş küçük görünmeyi de başarmış (gerçekte 31 yaşında).Tüm bunlar, klip çekimlerinde yönetmenlerini ülser eden çılgın Eminem'den beklenmeyecek şeyler. Ama dedik ya Curtis Hanson'ın hiç mazereti yok. Tamam Scott Silver'ın senaryosu çok kötü -birazdan değineceğiz- ama hani nerede kaldığı mekan kullanımı? Bak, Eminem hiç olmadığı biri gibi görünmek için neler yapıyor? Fabrikalarda kir pas içinde çalışıyor. Bir kamyon dayak yiyor. Mor gözlerle ortalıkta dolanırken, üstüne bir de boynuzlanıyor. Ya deneyimine güvenilen Hanson ne yapıyor? Hiç tanımadığı için üç ay boyunca ön çekim yapmasına karşın, Detroit sokaklarında kaybolup gidiyor. Bütün film sadece birkaç mekanda geçiyor. Sanki Eminem'in filmde belalısı olan Free World tayfası: "işinizi bir an once bitirip çekin arabanızı" gibilerinden gazel okumuş, bizimkiler de alelacele çekim yapıp tabanları yağlamış. Evet, film belki hiç sıkılmadan sonuna kadar izleniyor, ama burada LA Confidential'ı çekmiş bir yönetmenden söz ediyoruz unutmayın.
8 Mil, ilk bakışta bir mücadele, bir zafer öyküsü anlatıyor gibi duruyor. Ama hikayeyi 1976 John Avildsen yapımı ilk Rocky filmine benzetenlerin, her iki filmi de (iyice) izlediklerini sanmıyorum. Çünkü Jimmy'nin uğraşıp didinmeleri, demo kaset doldurmak için kazık yemesinden ve sonunda birkaç serserinin yarıştığı kapışma yerinde galip gelmesinden öteye gitmiyor. Ayrıca sonunda bir zafer de kazanmıyor. Detroit'i aşacak bir üne kavuşacak olmasının emareleri bile yeterince verilmeden, Jimmy fabrikadaki işine geri dönüyor. Oysa, oyunculuğu ve senaristliğinin fazla hafife alındığını düşündüğüm Sylvester Stallone, Rocky'de unutulmaz sahneler tasarlamıştı.
Rocky'nin kendine güvensiz Adrian'la buzun üzerinde kaymaya çalıştığı sahneyi, ya da Rocky'nin Adrian'ı tavlayabilmek için boş boş konuştuğu pet shop'daki sahneleri düşünün. Ya da yoğun duygusal çatışma anlarını. Hani Rocky'nin, kendisine yokmuş gibi davranan antrenörü Mickey'le evinde yılların hesabını sorguladığı sahne, Rocky'nin kendini tuvalete kapatması ve sonra da çıktığında, Mickey'nin henüz gitmemiş olduğunu görerek, yeniden içeri girmesi. Böylesine nakış gibi işlenmiş sahnelere sahip Rocky ile 8 Mil'i karşılaştırmak, ilk filme emek verenlere büyük haksızlık olur. Çünkü 8 Mil'de iyi işlenmiş bir karakter yok. Diyaloglar iyi değil. Jimmy'nin başından geçen onca olayın, bir örgü oluşturduğuna ya da karakterin hayatında değişikliğe yol açtığını görmüyoruz. Örneğin o eski ahşap evi yakmaları, insanlara arabayla giderken sataşmaları..Genellikle birkaç ara sahnede karakterlerin tanıtımı açısından kullanılan bu tip sahneler 8 Mile'da önemli oranda yer tutuyor. Çünkü senaristin anlatacak başka bir şeyi yok! Üstelik o sokaklarda o kadar çok malzeme varken.
Müzik kullanımı mı? Efendim duyamadım. Düşünsenize, filmde Eminem oynuyor ve biz ne Lose Yourself'i ne de 8 Mil'i doğru dürüst dinleyebiliyoruz. Her ikisi de kulaklarımıza, Jimmy ritme uygun söz düşünürken çalınıyor. Ne var ki, sözlerini yavaş yavaş tamamladığını anladığımız bu şarkılardan en azından birini bile, "kapışma yeri"nde dinleme şansı verilmiyor bize. Yönetmen ve senarist, sadece Eminem'in bunca emeğine değil umutla salonları dolduran bizlere de ayıp ediyor. Bir rap filmi çekiliyor ama soundtrack albümünden yararlanılmıyor. Hatta bir yerde, albümde olmayan Cypress Hill'in Insane In The Brain'i çalıyor.
Şaştığım başka bir nokta da: Hollwood'un işini bilen yapımcılarından Brian Grazer'ın Scott Silver'in bu senaryosuna neden güvendiği. Şizofren matematik dehası John. F.Nash'in tek bir diyalog içermeyen Sylvia Nasar imzalı biyografisinden müthiş bir uyarlama yapan Akiva Goldsman'a güvenmekte isabetli davranmıştı Grazer, bunun ödülünü de Oscar gecesinde bol bol almıştı. Ama bu kez Scott Silver'a güvenmekte yanılmış. Dido'nun Thank You'sundan Stan gibi bir parça yaratarak müzik yıldızı-fanatik hayran arasındaki psikolojik ilişkiyi gayet vurucu bir şekilde işleyen Eminem'e bıraksalar senaryoyu, çok daha iyi bir film çıkabilirdi. .
Senaryodaki karakter işleme sorununa dönersek; Jimmy, alkolik annesine katlanan, elinden geldiğince sahiplenen, küçük kız kerdeşine iyi davranan, arkadaşlarının yaramazlıklarına çoğu zaman isyan eden, ama gelin görün ki kız arkadaşını hamile kaldığı için terk eden, kız nedenini sorduğunda da "sorun bende, git buradan, zaten sana arabamı verdim" diyebilen bir tip. Kısacası Jimmy karakteri sadece kötü çizilmekle kalmamış, çizilmemiş bile, bir su damlası kadar bile derinliği olmayan, Eminem görünümlü bir karton karakter..
8 Mil, maalesef son dönemde izlediğim en "boş" film. Aklımda bir tek, Paramparça Aşklar Köpekler ve bizde henüz gösterime girmeyen Oscar adayı Frida'ya imzasını atan görüntü yönetmeni Rodrigo Prieto'nin omuz kamerasıyla yakaladığı çerçeveler kaldı.
Henüz gitmediyseniz bilin ki film ne Eminem, ne de Curtis Hanson filmi. İyi müzik falan dinlemeyi de aklınızdan bile geçirmeyin. Filme Michael Mann'in Ali'si gibi başlamakla da olmuyor demek ki (Jimmy az sonraki kapışmaya hazırlanırken kamera onu yakın plan görüyor). Ne? Kim? Jimmy'nin sevgilisi Alex'i oynayan Brittany Murphy mi? Kendisi; buz gibi soğuk havada Detroit sokaklarında bir karış etekle dolaşmanın bedelini, çekimlerden sonraki iki haftayı, ağır grip bir halde yatak döşek yatarak ödemiş.