Hesabım
    Zor Kazanç
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Zor Kazanç

    Deli, atonal, riayetsiz, düşüncesiz ve çok eğlenceli!

    Yazar: Oktay Ege Kozak

    İnanılmaz salak bir grup vücutçunun gerçek yaşamda 90'lı yılların Miami’sinde yaptığı suçlardan uyarlanmış Pain & Gain/Zor Kazanç. Bu vücutçuların hikayesi o kadar aşırı, abartı, absürd ve çılgın ki, yönetmen Michael Bay’in dikkat eksikliği hastalığından yakınan, durmaksızın kendini beğenen kendine ait abartı stili için biçilmiş kaftan. Film o kadar deli, atonal, riayetsiz ve düşüncesiz ki, bu kadar eğlendiğim için biraz utanıyorum açıkçası.

    Bay’in Pain & Gain ile üç Transformers filminin günahlarını akladığını söyleyemeyeceğim. Dünya seyircisine toplam sekiz saatlik bir migren vermesini affetmek için daha çok uğraşması lazım. Ama en azından "devasa robot testisleri" esprisine bir süre de olsun ara verip, yılın en "bile bile rahatsız edici" stüdyo filmini yaratıyor. Bu ilginç cesaret bile filmi tavsiye etmem için bir sebep.

    Michael Bay, 1995’in Bad Boys’undan beri aksiyon filmleri çekmekteydi. Şimdi ise yönetmenin ilk kara komedisini ağızlarımız açık izliyoruz. Filmdeki üç vücutçu, şarlatan motivasyonel konuşmacılar ve dinciler tarafından gaza getirilerek Amerikan Rüyası’na kolaydan erişmek için zenginleri rehin alıp soymaya çalışıyorlar.

    Bu suçların arkasındaki motivasyon gayet bariz gösteriliyor ama birer bahane olarak değil. Bu kişilerin hepsi hem birer psikopat, hem de pek akıllı değiller. Bu çok tehlikeli bir bileşim. Bu karakterlere kıyasla Fargo ve A Simple Plan’daki beceriksiz suçlular birer dahi gibi görünüyor.

    Daniel Lugo (Mark Wahlberg), her hangi bir yolla Amerikan Rüyası’nın tepesine erişmek için elinden geleni yapan aşırı hararetli bir megalomanyak. Paul Doyle (Dwayne Johnson), Hazreti İsa’nın en iğrenç suçu bile hemen affedeceğine inanan, uyuşturucu bağımlısı ‘yeniden doğmuş’ bir Hristiyan. Adrian Doorbal (Anthony Mackie) ise kendine güvensizlikten o kadar yakınıyor ki, iktidarsızlığa yol açmasına rağmen vücudunu steroidlerle pompalıyor.

    Bir gün fakirlikten bıkmış olan Daniel, Victor (Tony Shalhoub) isimli tiksindirici bir zengin adamı kaçırıp bütün parasını kendi hesabına aktarmaya karar verir. Adrian ve Paul’u bu plana girmeye ikna eder çünkü Daniel’a göre ‘Amerika’da ya yapanlardansın, ya da yapamayanlardan’.

    Daniel, bu sözleri bir sürü seksi kadın için ailesini terk etmekten gurur duyan motivasyonel konuşmacı Johnny Wu’dan (Ken Jeong) öğrenmiştir. Johnny’ye göre Amerikan Rüyası’nı yakalamak için ‘bir şeyler’ yapmak lazım. Bu şeyler adam kaçırma ve cinayet bile olabilir, ne olduğu fark etmez. Ama endişelenmeye gerek yok, Daniel her şeyin işe yarayacağından emin, çünkü ‘bir sürü film izlemiş’.

    Bu noktadan sonra planın olabilecek en kötü biçimde sonuçlanmasına şaşırmamak lazım. Bir süre sonra ölü vücutlar çoğalıp vücut parçaları kesilip gömülmeye başladığında o kadar absürd noktalara geliyoruz ki, bir Luis Bunuel filminde görülecek sahnelere maruz kalıyoruz. Bu noktada Bay, bize halen gerçek bir hikaye izlediğimizi hatırlattırıyor.

    Wahlberg, Johnson ve Mackie’nin kendilerini içlerinde buldukları durumlar ve yaptıkları akılsız seçimler arasında gösterdikleri komedi zamanlaması ve aralarındaki kimya muazzam. Oyuncuların panik dolu komedi performansları Vince Vaughn ve Ben Stiller’lı komedileri bile geride bırakıyor. Filmin espritüel atmosferi gerçek yaşamda oluşan bu suçları hafifletiyor gibi görünüyor ilk bakışta.

    Fakat fark şu ki bu karakterler ile gülmüyoruz, direk onlara gülüyoruz. Michael Bay, bu karakterleri yozlaşmış ideolojileri yüzünden bir türlü tatmin olamayan sosyal parazitler olarak gösteriyor, komik ve karizmatik kahramanlar olarak değil. Bay’in Transformers filmlerinde baş ağrıtan abartı görsel stili, en azından bu sefer hikayenin ve karakterlerin aynı oranda abartı yaşam biçimlerine uyuyor. Filmin görsel yapısı Bad Boys II’den Trainspotting’e gidip geliyor. Bence sırf bu yüzden bile bilet parasına değer.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top