<b>Günahların Bekçisi</b>: Zaman Yiyici
Yazar: Anıl Erginİster bağımsız olsun ister büyük yapım şirketlerinin çekmiş olduğu filmler olsun, batıda yapılan sinemayı tam olarak anlayabilmemiz, tam anlamıyla sevebilmemiz için kilise ve hristiyanlık mitolojisi hakkında doyurucu bilgiye sahip olmamız gerekiyor. Aslında sadece sinema için değil, resim ve tiyatro gibi diğer güzel sanatlar için de geçerli bu durum. Bırakın sinemayı, sanat tarihi hristiyanların ve kilise karşıtlarının mücadelesine o kadar çok sahne olmuş durumda ki, bizler doğu kültürüyle yoğrulduğumuz için bu açıdan bakamıyoruz bazı eserlere. Matrix üçlemesinin bile aslında İsa'nın yeniden doğuşunun alegorik bir anlatımı olduğunu düşünürsek ne demek istediğim ortaya çıkar belki de. Veya Richard Donner'ın çektiği Superman'i hatırlayalım. Filmdeki baba teması ve oğlunun insanlara yardım edip etmeyeceği konusunu düşünelim. Biraz daha aklımızı zorlarsak hristiyanlık veya anti katolik temalar içeren bir çok örnek bulabiliriz.
Brian Helgeland'ın çektiği Günahların Bekçisi de Katolik inancından yola çıkarak çekilmiş olan bir korku- gerilim filmi. Heath Ledger'in canladırdığı Alex isimli bir kahramanımız var. Kendisi Carolingian isimli, üyeleri çok az kalmış bir katolik mezhebine bağlı ve New York'da yaşıyor. Mezhebin başı olan Dominic öldürülünce, araştırma yapmak üzere, kalkıp Roma'ya gidiyor. Dominic'in bedeninde aforoz edilmiş ölümlüleri günahlarından arındırabilen fakat kendisi ölümsüz olan, türkçeye günah yiyici olarak çevrilebilecek, sin eater'ın izlerini buluyor. Sonra olaylar gelişiyor falan.
Uzun yılar boyunca exorcism (şeytan çıkarma) üzerinde duran veya şeytanın vücut bulmuş halini (Angel Heart, Devils Advocate, End of Days...) bize Robert de Niro, Al Pacino veya Gabriel Byne gibi oyuncularla gösteren yapımcılar şimdi de hristiyanlık mitolojisinden başka bir karakter bulmuşlar ve büyük umutlarla filme almışlar. Biliyorum, çok basit bir açıklama ama sanat yönetimindeki ve ışık kullanımındaki başarıya rağmen öykünün çarpıcılıktan uzakta olması filmi de sıradanlaştırmış. Biraz Highlander, biraz exorcism sosu ve az romantizm var filmde. Bir de filmin kötü karakteri olan sin eater'a da derinlik katılmaya çalışılmış. Fakat sonunda sıkılmanıza engel olamayacağınız, ara sıra da ürperdiğiniz bir film çıkmış ortaya.
Oyunculardan bahsedelim kısaca. İki ana karakter var filmde. Biri Alex. Heath Ledger tarafından canlandırılmış. Daha önce yine Helgeland tarafından çekilen Şövalye isimli filmde başrol oynayan oyuncu, Sin Eater'da işine bağlı ama inancıyla ilgili olarak kuşkuları olan rahip rolünün altından kalkmış. 1979 doğumlu olan genç oyuncunun kariyerinde çok fazla adı duyulmuş film yok gibi. Fakat senaryo seçiminde kendisini aşabilirse, çok daha önemli yerlere gelmesi mümkün.
Filmde esas üzerinde durulması gereken oyuncu, aslında sin eater olan William Eden rolündeki Benno Fürmann. Bugüne kadar hep Alman yapımı filmlerde oynayan oyuncu filmin kötü karakterinin altından kalkamamış gibi gözüküyor. Anlaşılan yönetmen William Eden yani sin eater rolünü kafasında Al Pacino'nun şeytan yorumu gibi tasarlamış. Ama Fürmann'da öyle bir karizmanın belirtisi yok. Standart bir tipi var ve yüzünde hep aynı bakışları taşıyor. Dolayısıyla kurduğu diyaloglar hep havada asılı kalıyor. Daha yetenekli ve tecrübeli bir oyuncu tarafından canlandırılsa çok daha başarılı bir performans alınabilecek karakterin hakkını verememiş.
Filmin yönetmeni Brian Helgeland hafızamızı biraz zorladığımızda hatırlayacağımız bir isim. Kendisi iki yıl kadar önce Şövalye ve 99'da ise Gününü Göreceksin filmlerini yönetmişti. Gününü Göreceksin bir aksiyon veya gangster filmiydi. Yakın türleri başarılı bir şekilde harmanlamış olmasıyla dikkat çekmişti. Şövalye ise Mel Brooks kökenli komedi anlayışında orta karar ama eğlenceli bir filmdi. En azından ortaçağda geçen bir şövalye filminde "We Will Rock You" ve "The Boys Are Back In Town" gibi rock klasiklerini kullanarak hoş bir yenilik de katmıştı yönetmen. Aynı zamanda LA Confidential, Postacı, Kıyamet Teorisi ve geçen haftalarda sinemalarımızda izlediğimiz Gizemli Nehir'in de senaryo yazarlığını üstlenmiş Helgeland. Fakat önceki iki filminde gösterdiği yönetmenlik başarısını Sin Eater'da gösterememiş gibi. Seyirciden konuya az da olsa hakim olmasını bekliyor ama hakim olsak bile bize bir şey veremiyor. Vasat bir gerilim filmiyle bizi salondan uğurluyor.
Toparlayalım. Sin Eater sürükleyici bir film değil. Hikayesi de çok çarpıcı değil. Başrol oyuncuları da çok başarılı gözükmüyor. Filmin dikkate değer tek yanı yazarı ve yönetmeni olan Brian Helgeland. Filmi, bir çok farklı türde çalışmaya imzasını atmış bu ilginç kişiliğin değişik konular üzerinde çalıştığı bir deneme tahtası olarak görürsek, belki farklı bir değerlendirme yapmak mümkün olabilir.