<b>Bitirim Karınca</b>lar Alemine Hoşgeldiniz!
Yazar: Ayşegül KesirliBen Joe Johnston'ın Honey, I Shrunk the Kids filmini izlediğimde ilkokul yıllarımın başlarındaydım. Eminim ki o zamana kadar böceklerle ilgili birçok çizgi film izlemiş, bu küçük yaratıkların insani özellikler kazanarak bizimkine benzer bir yaşantıya sahip olduğu öyküler dinlemiştim. Fakat o ana kadar karşılaştığım hiçbir şey beni Honey, I Shrunk the Kids kadar etkilememişti. Çünkü bu sefer olaylar yaşadığımıza benzer bir dünyanın içinde gelişen hayali mücadelelerden ibaret değildi. Bilim adamı babalarının icat ettiği bir alet sayesinde böceklerle aynı boya sahip olan dört çocuğun, karşılaştığı manzara gerçekten de benim kendi dünyamın bir parçasıydı; benim arka bahçemdi.
Filmde bu ayrıntının altının göstere göstere çizilmesi beni resmen büyülemişti. Sonuç olarak bütün yaz tatilimi bir yandan çimenlerin arkasında olup bitenleri gözlemlemeye çalışarak bir yandan da küçülüp, karıncalarla dost olduğumu düşleyerek geçirdim. Genel anlamda doğanın nasıl bir kavram olduğunu anlamaya çalışıyordum. Anlamaya çalışırken de kendi insanlığıma, yaradılışıma ve vahşi doğadan farklı oluşuma bir anlam yüklemeye zorlanıyordum.
Bana kalırsa Bitirim Karınca, içerik açısından son dönemlerde küçük çocuklara bu tarz bir deneyim yaşatabilecek, hangi konu üzerine vurgu yaptığı en net anlaşılan film. Toplumsal hayatın içinde çeşitli kültürel birikimlerin tetiklemesiyle doğan yabacılaşmayı ve ötekileştirmeyi vurgulayan film, bu temayı bir çocuğun anlayabileceği düzeyde sadeleştirebilmesiyle öne çıkıyor. Bu yönüyle bir yetişkin için fazla mesaj kaygısına düşmüş bir yapım izlenimi verse de küçük izleyicilere düşündürücü bir tecrübe sunuyor.
Film ilk açıldığı anda karşımıza kendisinden cüsse olarak büyük çocuklar tarafından itilip kakılan ve gün geçtikçe daha da öfkelenen küçük Zach Tyler çıkıyor. İçindeki öfke büyüdükçe kendi dünyasına kapanan ve ailesini sevgiden yoksun bıraktığı gibi çevresine karşı saldırganlaşan Zach'in bu sorunlu hali filmde, gidişattan bağımsız birkaç olayla kısa bir zaman dilimine sıkıştırılarak özetleniyor. Gündelik durumu bu şekilde özetledikten sonra da öykü, herhangi bir geçiş aşamasına ihtiyaç duymaksızın Zach'in karınca kolonisinde başına gelenlerin anlatıldığı macera dolu bölüme atlıyor.
Bu hızlı sıçrama, yetişkinlere yönelik bir filmde yapılsa karakteri iyi tanımamızı engelleyecek, onu içimize kabul etmemize ket vuracak bir davranış olarak yorumlanabilirdi. Fakat filmin, dikkati sadece birkaç dakika içinde dağılabilecek, sıkılgan bir küçük izleyici düşünülerek çekildiğine odaklandığımızda Zach'in ruhsal durumunu uzun uzun betimlemek yerine kısa birkaç anekdotla anlatmanın yerinde bir tercih olduğu fikrine varıyoruz. Bu kavrayışla beraber filmin izleyici kitlesi olarak kimleri hedef aldığını da açıkça görebiliyoruz.
Bitirim Karınca'nın çocuklara yönelik bir çalışma olduğunu belirledikten sonra ayrıntılı bir şekilde anlatılan karınca kolonisi ve karınca davranışları hiç de gözümüze sokuluyormuş gibi gelmemeye başlıyor. Filmde, bir insan ve bir karıncanın bedensel ve toplumsal farklılıkları son derece teorik bir bakış açısıyla irdelense de bu teorik söylemler hikayenin içine başarıyla yerleştiriliyor. Zach ile ilk karşılaştıklarında kendisini duygu ve düşünceden yoksun vahşi bir hayvan olarak algılayan karıncaların bu davranışları akademik çevrelerde birçok farklı tartışmaya konu olsa da, bu öykünün içinde çeşitli espiriler ile sadeleşiyorlar. Örneğin; bir karıncanın kalbinin göğsünde değil de kalçasında olması, sert kabuklu karıncaların Zach'in yumuşak tenine dokundukları anda verdikleri tuhaf tepkiler gülünç anlara sebep oluyor.
Ötekileşmeyi bu kadar yalın ve açıklayıcı bir dille anlatmayı başaran Bitirim Karınca, bu özelliği sayesinde, hayvan olarak nitelendirdiğimiz canlıların gelişmiş uygarlıkları arasında insan olma durumunu daha ağır bir dille ele alan Maymunlar Cehennemi filmine giriş dersine dönüşebiliyor.
Filmin, içeriğini bir kenara bırakıp, görselliğine yoğunlaştığımızdaysa içimizi hafif bir memnuiyetsizlik duygusu kaplıyor.
Olumlu tarafından bakarsak IMAX formatında çekilen filmde, karakterlerin bedensel hareketleri ve yüz mimikleri karşımızdakilerin birer bilgisayar ürünü olduğunu unutturacak kadar olmasa da yeterince gerçekçi görünüyor. Jimmy Neutron: Boy Genius adlı çizgi dizinin de yönetmenliğini yapan John Davis'in görsellik açısından çok yol kat ettiği karakterlerin ve nesnelerin kendilerine has titiz detaylarla hareket kazanabilmelerinden anlaşılıyor.
Yine de konu doğa tasvirlerine ve böcek tasarımlarına geldiğinde aynı takdir duygusunu hissetmek biraz güçleşiyor. Bana kalırsa Zach'in, bir anda kendisini içinde bulduğu çim alan gizemli ışık kullanımı sayesinde oldukça ilgi çekici gözükse de bir çocuğu büyüleyecek derecede görkemli betimlenemiyor ve hayal gücünden yoksun izlenimi veriyor. Bu durum renkli ve abartılı biçimleriyle kuvvetli bir hayal gücünün ürünü olduklarının işaretini veren böceklerin doğaya müdahalesiyle dengelenmeye çalışılsa da bu dokunuş arka planı silikleştiriyor ve film zaman zaman görsel bir dengesizliğin pençesine düşerek seyircinin ilgisini kaybediyor.
Bitirim Karınca, karakter ve çevre tasarımlarındaki bazı aksaklıklara rağmen sürükleyici konusu ve renkli atmosferiyle küçük izleyicilerin oldukça ilgisini çekebilecek, hem eğlenceli hem de öğretici bir yapım. Küçüklere refakat eden yetişkinlerin de sıkılmadan izleyecekleri film, sabahları çizgi filmi kuşağını kaçırmayan büyük yaştaki izleyiciler için de iyi bir alternatif olabilir.