Michel Gondry ''Sil Baştan'' gibi bir başyapıtı sinema tarihine armağan ettikten sonra artık hangi filmi yönetirse yönetsin o film ile kıyaslanacak kuşkusuz her yeni filmi. ''Rüya Bilmecesi'' de aynı durumdan muzdarip elbette. Filmi ister istemez ''Sil Baştan'' ile kıyaslıyor zihnimiz. Filmin yeteri kadar başarılı olamamasının sebebi ''Sil Baştan'' filmindeki gibi seyircinin kendisini rahatlıkla özdeşleştirebileceği karakterleri barındırmaması bana göre. O filmde izleyici kendisini rahatlıkla iki karakterin yerine koyabiliyordu. Bu filmde ise bu pek mümkün olmuyor. Mesela Bernal'ın canlandırdığı karakter (Stephane) çok fazla uçuk, yan karakterlerin ise birçoğu aşırı derecede karikatürize. Belki Charlotte Gainsbourg'un canlandırdığı Stephanie karakteri hariç filmde elle tutulur, seyircinin kendisiyle özdeşleştirebileceği hiçbir karakter yok. Bu da filmin ''Sil Baştan'' gibi herkese hitap edebilen bir film olma şansını engellemiş. Yönetmen fazla kişisel bir filme imza atmış. Stephane karakteri yönetmenin alter egosu gibi duruyor perdede. Deneysel bir film izlemek isteyenler beklentilerini çok yüksek tutmazlarsa filmden orta sularda bir beğeniyle ayrılabilirler. Ancak belirttiğim gibi herkese hitap edebilecek bir yapıya sahip değil film.
eğlenceli bir o kadar da zekice kurgulanmış bir film. zaten gael garcia bernal’in pedro almadovar’ın kötü eğitim filminden bu yana oyunculuğunu takdir ederim,zor bir rol değildi canlandıracağı karakter ama yine de başarılı performansını ekrana yansıtıyordu. abd vizesi olarak kabul edilen sil baştan’ın yönetmeni Michel Gondry’nin yine gerçekle hayal dünyasının içiçe girdiği keyifli bir film var karşımızda...
Burdaki yorumlar filmden beklentimi o kadar yükseltmişti ki tatmin olamadım şahsen.Film kötüydü demiyorum ama beklentilerimin altındaydı. Sil baştan kesinlikle çok daha bbaşarılıydı..
o akşam rüya bilmecesi’e gitmek istiyorduk ancak seansı ayarlayamadık bir türlü ve eragon’a gitmek zorunda kaldık.filmi henüz izleme fırsatı yakaladım ve açıkçası o akşam eragon’a gittiğimiz için mutlu oldum,ki eragon’u da pek beğenmemiştim.gael garcia ismini ve kısmen ilginç konusunu görünce insanda merak uyandırıyor ancak gerçekten film bittikten sonra,’şu iyiydi’ diyebileceğim bir özellik yok filmde.çok çaba gerektirmeyen roller vardı,bernal de rolüne doğasından kaynaklanan o sempatiyi eklemiş sadece.dikkati direkt çeken,sıkılmadan izlemenizi sağlayan bir senaryo,olay örgüsü yok bence.bunların yanında bazı sahneler cidden eğlenceli olmuş,ancak genel olarak baktığımızda pek beğendiğimi söyleyemem.
eğlenceli bir film ama her ne kadar karşılaştırmak istemesem de eternal sunshine’dan sonra michel gondry’nin yarattığı yüksek beklentiyle izlediğim için eternal sunshine kadar güçlü bulamadım. gondry’nin dezavantajı eternal sunshine’ın üstün başarısı. çıtayı o kadar yükseltti ki bundan sonra seyircinin gondry denince duyduğu yüksek beklentiyi karşılaması tahmin edilenden daha zor olacak gibi görünüyor. senaryoda bariz kopukluklar olduğunu düşünüyorum ancak film görsel açıdan gerçek bir şölen. animasyonlar mükemmel olmuş, insanı hem neşelendiriyor hem de kendisine hayran bırakıyor. gael garcia bernal stephane rolüne çok iyi bir seçim olmuş ancak charlotte gainsbourg için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. oyunculuğundan maalesef hiç haz etmedim. keşke yerine daha iyi bir seçim yapılsaydı. diğer oyuncular için de iyi seçimler yapılmadığını düşünüyorum. sanki bernal animasyonlarla birlikte bütün filmi yüklenmiş, geri kalan herkes ise figüran. filmin bir diğer dezavantajı ise fazla sürrealist olması, bu durum ve senaryodaki kopukluklar filmin içine girmeyi çok zorlaştırıyor. hangi sahnelerin rüya hangilerinin gerçek olduğu çok sefer anlaşılmıyor. filmde eksik bir şeylerin olduğu ise kesin, rüyaların adeta içine girip gerçekle bağlantıyı kuramamaktan keyif alan seyirciler olmuş ama ben aynı tadı alamadım. rüyalar bir süre sonra beni sıktı. stephane’ın rüyalarda yaşaması, hayallerini rüyalarda gerçekleştirmesi ise onun gerçek hayata uyum sağlayamamasını ve gerçek dünyada aradıklarını bulamamasını gösteriyor. kendisi gibi yaratıcı ve doğal bir kız olan stephanie’ye birdenbire aşık olması da bunlardan kaynaklanıyor. filmde rüyalarla ilgili beyan edilen görüşlerin ise neredeyse hepsi freud’un rüya teorisine dayanıyor. gondry’nin freud’tan ne kadar çok etkilendiğini görmek zor değil. uzun lafın kısası, science of sleep eternal sunshine’ın gölgesinde kalıyor, yaratıcılığı, animasyonları ve görselliğe gösterdiği özen nedeniyle izlenmeyi hak ediyor, piyasadaki filmlerden farklılığı ve cesareti onu hatırlanacak filmler arasına sokmaya yetiyor da artıyor ama kesinlikle daha iyi olabilirmiş dedirtmeyi de ihmal etmiyor.
Hem komik hem çocuksu hem de hüzünlü bir film.Rüya sahnelerinin kartonsu çocukluğu insanı güldürürken,Stephane'ın ağladığı sahnelerde hüzünlendiriyor.Gael hayranı olarak filmde iyi oynadığını söyleyebilirim.Kırık dökük aksanı çok hoş.Kederlendiğiniz bir anda izleyebileceğiniz,içinizi ısıtacak bir film..
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.