11 DALDA OSCAR ADAYI “GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK SPOR KONULU FİLM 10/10
Bir şeyi çok denersen onu başarabilirsin”- Lou Gehrig. Amerika’da çok sevilen beyzbol sporunda günümüzde dahi hala kırılamayan rekorlar kırmış, 1920 ve 1930 lu yıllarda oynadığı New York Yankee takımı ve Amerikan Ulusal Beyzbol Liginin unutulmaz oyuncularından biri olmuş ve topa çok sert vuruşları nedeniyle “The Iron Horse/Demir At” lakabını almış, büyük kitleler tarafından çok sevilmiş bir isim. Ancak kariyeri yakalandığı ALS hastalığı yüzünden bitmiştir. Bu hastalık nedeniyle 1941 de 38 yaşında hayatını kaybetmiştir. Hastalık bu nedenle bilhassa Amerika’da Lou Gehrig hastalığı olarak bilinir.Tarihi çok eskiye dayanmayan Amerika bu nedenle de yakın zamanda yaşamış kişileri kahraman konumuna getirerek anlatma yoluna gidiyor sinemada. Bu filmde olduğu gibi bir beyzbol ustasına film yapıyor, “Sully” filminde bir pilotu o konuma çıkartabiliyor, örnekleri arttırabiliriz. Yaşamış kişilerin hayat hikayelerini sinema filmi haline getirerek sunmakta son derece usta olan Hollywood sineması bu filmde de bunu son derece başarılı bir şekilde yerine getiriyor. Film, son derece sıkıcı olarak, anlatılan kişinin sadece başarıları, skorları, maçlarını belgesel havasında vermek yerine, onu çocukluğundan alıp, gençliği, ailesiyle olan ilişkileri, evliliği gibi öğeleri de sporun yanında esprili bir dille ekleyerek filmi herkesin beğeneceği kıvama getiriyor. Bir spor filminde pek olacağını düşünmeyeceğimiz gelin-kayınvalide çekişmesi bile var, Gehrig’in “sakar ayak” lakabını alışı, polis eskortu eşliğinde maça gidişi gibi gülümseten, filmin başındaki yürüyemeyen bir çocukla yıllar sonra karşılaşması, eşiyle yapamıyacaklarını bile bile balayı programı yaptıkları ve son sahnedeki Lou Gehrig’in veda konuşmasındaki sözleri gibi duygulandıran sahneler filme çok olumlu katkı sağlıyor. Replikler arasında “Bir beyzbol takımını iki kaptan, bir evide iki patron yönetemez”, “Eşiniz bu vuruş için onunla evlendiğiniz için teşekkür vuruşuydu diyor. Bizde teşekkür ederiz” yer alıyor. Filmin son bölümünde ALS hastalığının altı pek çizilemesede, yönetim ve bilhassa sinemanın en büyük oyuncularından Gary Cooper’ın başarılı oyunu filmin kalitesinin artmasındaki en büyük etken. Eşi rolünü oynayan Teresa Wright gazeteci rolündeki Walter Brennan da çok iyiler. Döneminde En iyi film dahil 11 dalda Oscar’a aday olup sadece en iyi kurgu ödülünü alıp, “Mrs. Miniver”a ödülü kaptıran film buna rağmen günümüzde hala en iyi spor filmleri arasında gösteriliyor. Türünün en iyilerinden. İzlenmeli