<b>Buzul Çağı</b>’na Yolculuk
Yazar: Anıl ErginNe yalan söylemeli, izlemeden önce Buz Devri için pek umutlu değildik. Aslında filmden önce perdelere uğrayan fragmanı, pek de boş bir film izlemeyeceğimiz yönünde bir fikir vermişti. Yine de uzun metrajlı, konulu animasyon filmleri bir noktadan sonra seyirciyi, daha doğrusu yetişkin seyirciyi sıkıyor. Biz de açıkcası sıkılacağımız korkusuyla koltuklarımıza oturduk. Fakat ilk beş dakika bizi filmin içine çekmeye yetti.
Daha önce, 1997'de Joe's Apartment isimli filmde animatör olarak çalışmış olan Chris Wedge'in gerçekleştirdiği bu animasyon filminde olaylar, 20.000 yıl önce, buzul çağında geçiyor. Kaybolan bir çocuğu ailesine kavuşturmak için yola çıkan, bir mamut, bir kaplan ve bir miskinden (Böyle bir hayvan türü varmış. Biz de filmde öğrenmiş olduk.) oluşan küçük bir grubun hikayesini anlatıyor film. Fakat bu öyle çok da birbirini seven bir arkadaş grubu değil. Tam tersine, zorunluluktan bir araya geliyorlar. Uyuyakaldığı için, her sene olduğu gibi, göç eden ailesini kaçıran miskin Sid, dev fakat yanlız mamut Manny'nin peşine takılır. Yolda bir bebek bulurlar. Fakat bebeğin peşinde bir de kaplan vardır. Diego. Bebeğin ailesinin nerede olduğunu bildiğini söyleyen Diego da, asıl niyetini saklayarak, küçük gruba katılır.
Buz Devri'nin aslında çok da çekici bir öyküsü yok. Filmi zaten başarılı yapan da öyküsü değil. Aralara sıkıştırılan küçük espriler filmden kopmamazı sağlıyor. Özellikle arada sırada ortaya çıkan, tek istediği ceviziyle başbaşa kalmak olan sincap Scrat her seferinde gülmenize neden oluyor. Fakat film başarısını Scrat karakterinden değil, canlandırma teknolojisini olabilecek en iyi şekilde kullanmasından alıyor.
Geriye dönüp baktığımızda, izlediğimiz animasyonların, çizgi filmlerin duygusal sahnelerinde hep bir yapaylık vardır. Çocukken TRT'de izlediğimiz Cici Kız, Şeker Kız Candy gibi çizgi filmleri hatırlayın. Dramatik temalar üzerine kurulu olan bu filmlerde duygu yoğunluğu hep ilginç efektlerle verilirdi. Üç boyutlu animasyon teknolojisinin gelişmesiyle karakterlerin yüzüne ifade verme imkanı da arttı. Yine de bugüne kadar yapılan hiç bir üç boyutlu animasyon filminde, bu filmde olduğu gibi bir dramatik anlatım tutturulamamıştı.
Filmdeki kahramanların hepsinin ayrı bir karakteri var. Diego, bir kaplan olması nedeniyle atak ve de zeki bir karakter olarak canlandırılmış. Kesinlikle aptal değil. Filmin başında duygusuz bir canlı olarak görülse de, onun da duyguları sonradan ortaya çıkıyor. Miskin Sid ise tahmin edileceği gibi miskin fakat yeri geldiğinde de diğerlerine göre çok canlı bir karakter. Özellikle buzların üzerinde diğerleri zar zor yürürken dansettiği sahnede Sid'i sevmemek mümkün değil. Bir de Manny var. İşte sırf bu karakterden dolayı filmin teknik kadrosunu tebrik etmek gerekiyor. Kocaman iki kulak, upuzun dişler ve bir hortumdan oluşan o yüze hüzün yerleştirmek için gerçek bir sanatçı olmak gerekiyor. Bir aile kurması gerektiğini fark ettiği sahnedeki ifadesi harika yapılmış. Scrat'den bahsetmeyelim. O sincabı anlamak için izlemek gerekiyor...
Buz Devri'nin ana karakterlerinin hayvan olması ve öyküsü, Walt Disney animasyonlarını andıran bir film izleyeceğiniz düşüncesini uyandırabilir. Fakat 20. Century Fox yöneticileri kendilerine ait bir tarz oluşturmak istediklerinden olsa gerek, Chris Wedge'in ve ekibinin çizgileri farklı bir şekilde tasarlanmış. Çok fazla canlı renk kullanmamaya dikkat etmişler. Zaten hikayenin buzul çağında geçtiğini düşünürsek bu durum çok da fazla göze batmıyor. Bir de Scrat ve Sid dışındaki karakterlere, genelde her animasyon karakterinde olan sevimliliği katmamışlar. Böylece beyazperdede izlediğimiz diğer animasyonlardan farklı bir film ortaya çıkmış. Ayrıca bazı sahnelerde öyle bir derinlik yakalanmış ki, acaba film ekibi kameraları sırtlayıp buzul çağına mı gitti diye düşünmeden edemiyorsunuz !