Senaryosunu da yazan İranlı sinemacı Mohsen Makhmalbaf'ın yönetmen koltuğunda oturduğu "Safar-e Ghandehar (سفر قندهار) / Qandahar (قندهار) / Kandahar", orta çağ karanlığının Taliban aracılığı ile Afganistan'a yeniden çöreklendiği günümüzde, ünlü distopik "The Handmaid's Tale" (2017 - 2021) dizisindeki, kadınlara yönelik insanlık dışı uygulamaları anımsatan dehşeti bir kez daha iliklerimize kadar hissederek izlediğimiz bir film oldu...
Gelin isterseniz, set olarak çoğunlukla İran'ın Afganistan sınırındaki Niatak sığınmacı kampının kullanıldığı ve dünya prömiyerinin de 11 Mayıs 2001 tarihinde Cannes Film Festivalinde yapıldığını bildiğimiz zorlu bir yolculuk hikayesinin anlatıldığı filmimize biraz daha yakından bakalım...
Taliban tarafından, 7. yüzyıl Selefi İslam inancı gereği okulların kızlara kapatıldığı ve sosyal hayatın kadınlara, sakal kesmenin de erkeklere tamamen yasaklandığı Afganistan'da yaşayan ve bu gelişmeler üzerine gönderdiği mektupta, tüm umudunu yitirerek yüzyılın son güneş tutulmasında intihar etmeye karar verdiğini yazan kuzenini kurtarmak amacıyla Afganistan doğumlu Nafas (Nelofer Pazira), ailesiyle göçerek vatandaşı ve an itibarı ile de üniversite öğrencisi olduğu Kanada'dan Kandahar'a doğru yola koyulur...
Söz konusu güneş tutulmasına üç gün kalmışken aynı zamanda, kadınlara yönelik haber içerikleri başta olmak üzere amatör gazetecilik de yapması nedeniyle Taliban Afganistan'ından resmi vize alamayan Nafas, bir Kızıl Haç helikopteri ile ulaştığı İran sınırından Kandahar'a gizlice geçmeye çalışacaktır...
Bunun için de; en güvenli yol olduğu düşünülerek kendisine önerildiği gibi para karşılığında, sanki evin erkeğinin dördüncü karısıymışçasına, kendisini Kandahar'a götürecek bir Afgan ailesinin yanına öylesine iliştiriliverecektir...
Ki, iliştirilir de...
Ancak yolda soyularak araçları da ellerinden alındığından çölde, bir süre daha tabana kuvvet ilerledikten sonra güvenliğinin tehdit altında olduğunu hisseden bu Afgan ailesi Nafas'ı yarı yolda bırakarak İran'a geri dönmeye karar verir...
Bu arada Mohsen Makhmalbaf bizlere, medreselerde mollalara emanet edilmiş olan okuma yazma dahi bilmeyen çocukların, hangi yöntemlerle gözü dönmüş birer Taliban militanı olarak yetiştirildiklerini göstermeyi de ihmal etmemiş...
Elbette filmin girişindeki, uçaktan paraşütle atılan protez bacaklar aracılığı ile ülkedeki mayınlı araziler ve günlerdir ağızlarına tek lokma yiyecek girmemesi yüzünden açlıktan mideleri ağrıyarak doktora giden küçük kız ile annesinin durumları da, Afganistan'a ilişkin diğer önemli ayrıntılardır...
Üstelik iki ayrı benzeri sahnede; kadınların, erkek doktorlarla doğrudan iletişime geçememesi hali de son derece çarpıcıdır...
Devamında...
Sefaletin kol gezdiği ülkenin kırsalındaki ailelerin çocukları daha 8 - 10 yaşlarındayken, sadece karın tokluğuna şeriata uygun olarak kılıçla kafa kol kesip Kalaşnikof ile insan öldürmeyi öğrenirlerken ana dilleri Peştunca olan bu çocuklardan, tek kelimesini dahi anlamadıkları Arapça Kur'an'ı:
Anlamaları değil de başlarındaki mollaların kendi mezhebi inançlarınca ezberlettiklerini birebir tekrarlamaları istenen ama bunu beceremeyerek hatim edemeyen kısmının, medreselerden uzaklaştırılarak açlığa mahkum edilmekte olduklarını da fark ediyoruz...
İşte Khak'da (Sadou Teymouri) medreseden uzaklaştırılan bu çocuklardan bir tanesi olup yolu, 50 dolar karşılığında Kandahar'a kadar rehberliğini üstleneceğini söyleyen Nafas ile kesişir...
Fakat çöldeki kuyudan içtiği su nedeniyle hastalanan Nafas gittiği Afrika - Amerika kökenli doktor Tabib Sahid'in (Hassan Tantai) uyarısı ile Khak ile yollarını ayırmak zorunda kalır...
Zira doktora göre,ülkedeki yoksulluk herkesi tehlikeli hale getirmiştir...
Bu yüzden de yolun kalanını Nafas, aslında bir doktor değil de, vakti zamanında Sovyetlere karşı Taliban ile beraber (aynen dünyanın dört bir tarafından gelerek Türkiye üzerinden Suriye'ye akan ve an itibarıyla da İdlib'e sıkışıp kalmış olan psikopatlar gibi) savaşmak üzere Amerika'dan Afganistan'a cihatçı olarak gelen bu adamla birlikte tamamlayacaktır...
Dakika 44...
Geride, Afganistan gerçekleri ile yüzleşmeye devam edeceğiniz 41 dakikalık bir bölüm daha mevcut...
Bugüne kadar fırsat bulup da izlememiş olanlara, özellikle de Afganistan'da nelerin yaşandığı hakkında bilgi edinmek isteyenlere, haftalık Time dergisince "tüm zamanların" en iyi 100 filmi arasına alınan, belgesel lezzetindeki Kandahar'ı kesinlikle öneriyoruz...
Keyifli seyirler,