Death Wish eleştirileri

Brian Garfield'ın aynı isimli romanından (1972) uyarlanan senaryosunu, Wendell Mayes'ın kaleme aldığı ve yönetmen koltuğunda da Michael Winner'ın oturmakta olduğu "Death Wish"; bir suç draması olarak geliyor karşımıza...

***

Gelin isterseniz, 3 milyon dolarlık bütçesine rağmen; üzerine ABD ve Avrupa'daki video kiralamaları da eklendiğinde brüt 50 milyon dolarlık bir hasılat rakamına ulaşılan...

Sırf o yüzden de...

"Death Wish II" (1982) ve "Death Wish 3" (1985) gibi devamları da çekilen bu sinema klasiğine biraz daha yakından bakalım...

***

Paul Kersey (Charles Bronson)...

Karısı Joanna Kersey (Hope Lange) ile birlikte Honolulu'daki bir otelde tatil yapmakta olan orta yaşlı bir mimardır...

Ve an itibarıyla da...

Bu mutlu çift...

New York, Manhattan'daki evlerine dönmektedir...

***

Ki...

Döndükleri günün ertesinde de...

Ofisteki arkadaşlarından Sam Kreutzer (William Redfield) Paul'e...

Kendilerinin yokluğu sırasında...

New York'taki...

Giderek artan suç oranlarından söz edecek...

***

Ancak...

O an için...

"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın..." tarzındaki bir umursamazlıkla...

Herkes kendi işine bakacaktır...

***

Aynı esnada Joanna ise...

Kızı Carol Toby (Kathleen Tolan)...

Bir grup serserinin (Jeff Goldblum, Christopher Logan, Gregory Rozakis) dikkatini çekeceği bir market de...

Alışveriş yapmakta...

Ve kasiyer Mary'den de...

Satın aldıklarını eve göndermesini istemektedir...

***

Derken...

Kasiyer ile varlıklı bir müşteri olduğu kolaylıkla anlaşılan Joanna arasındaki sohbete bizzat tanıklık eden...

Bu üç serseri soluğu...

Peşlerinden kendilerini takip ettikleri...

Joanna'nın evinde alıp...

Her iki kadının cüzdanlarına birden el koyacak...

***

Ama...

İki cüzdandan çıkan toplam yedi dolar...

Onları tatmin etmeyince...

Taciz, tecavüz ve dayağa başvurmak suretiyle...

Her ikisini de...

Hastanelik edecek olup...

***

Paul bu haberi...

Kendisini telefonla arayan...

Damadı Jack Toby'den (Steven Keats) öğrenerek...

Anında...

Acil servise koşturacak...

***

Ve...

Paul ile Jack'i hastanede...

Saldırı mağdurlarına...

Ambulansta refakat eden polis memuru Joe Charles (Robert Kya-Hill) karşılayacaktır...

***

Fakat...

Ne yazık ki...

Aldığı sert darbeler nedeniyle Joanna...

Hayatını kaybetmiştir...

***

Çok geçmez...

Joanna'nın defin merasimi sonrasında Paul...

Polis memuru Joe Charles'ın bilgisine başvurmak amacıyla...

Semt karakoluna uğrar...

***

O da kendisini...

Vakayla ilgilenen...

Ve kendisine...

Şüphelileri henüz tespit edemedikleri gibi...

Kızı Carol'un da...

Ellerindeki suçlu fotoğraflarına bakarak...

Kendilerine yardımcı olmayı reddettiği...

Böylelikle de işlerinin şansa kaldığını belirteceği...

Teğmen Briggs'e (Edward Grover) yönlendirir...

***

Yani sonuç...

Sıfıra sıfırdır...

Ve...

Olan ölene olurken...

Joanna'da kafayı sıyırmış bir vaziyettedir...

***

Neyse...

Bu ruh halinden...

Bir an önce kurtulması gayesiyle Joanna'ya doktoru...

New York dışında bir tatil önerirken...

Patronu Henry Ives'da (Chris Gampel) Paul'ü...

Kendisine çok iyi geleceğini düşündüğü için...

Tucson'daki bir projenin başına geçirme planları yapmaktadır...

***

Ki...

Öyle de olur...

Ve New York'tan Tucson'a uçan Paul'ü havalimanından...

İlgileneceği emlak projesinin sahibi...

Ames Jainchill (Stuart Margolin) alır...

***

Ve onu doğrudan...

İnşaatın yapılacağı araziye götürür...

***

Gel zaman git zaman...

Söz konusu projeyi Ames'in de beklentilerinin ötesindeki...

Bir başarıyla nihayetlendiren...

Ve o sebeple de...

Kendisine...

32 kalibrelik bir Colt tabanca hediye ederek ödüllendirdiği Paul...

Kızının sağlığına bir türlü kavuşamadığı New York'a yeniden döner...

***

Ve gecelerine akacağı New York sokaklarında...

Cebine koyduğu silahıyla...

Suçluları cezalandırmaya başlar...

Dakika 43...

***

Köşe bucak dolanarak suçlulara göz açtırmayan Paul sayesinde New York kentinde, suç oranlarında düşüş yaşandığı söylentilerinin yayıldığı filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; devam filmlerine açık kapı bırakan bir finali de bünyesinde barındıran, 50 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

***

Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...

"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...

Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...

25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...

Keyifli seyirler,