<b>Ray</b> Charles Kendisini Oynuyor
Yazar: Ali ErcivanYılın en çok konuşulan filmlerinden biri olan Ray sinemalarımızda. Hollywood'un emektar yönetmenlerinden Taylor Hackford imzalı yapım, bu yılın Oscar ödüllerinin de büyük yarışçılarından birine dönüştü. Bunda en büyük pay tabii başrol oyuncusu Jamie Foxx'un performansı. Ama filmin tıkır tıkır işleyen ve düşük bütçesine rağmen göz alıcı yapım elemanlarının payını da küçümsememek gerek.
Hackford bir zanaatkar olarak şüphesiz zayıf kariyerinin çok üstünde bir iş çıkarıyor. Bu, Yönetmen dalında Oscar adaylığı gerektirecek bir iş miydi, o ayrı konu. Akademi üyelerinin emektar bir dostlarına jest yapmak istemiş olmaları gayet anlaşılabilir bir durum. Ray, sanat yönetiminden kostüm tasarımlarına, görüntü yönetiminden ses miksajına gerçekten birinci sınıf bir teknik ustalık gösterisi. Ve bütün bunları hiç hissettirmeden başarıyor olması, şüphesiz artı puan. Sorunlarsa her zamanki gibi senaryoda baş gösteriyor.
Filmin üzerine inşa edildiği iki unsur var. İkisi de Ray Charles'ın çocukluğuyla ilgili. Biri gözünün önünde boğularak ölen kardeşinin anısı, diğeri ise annesi ile ilişkisi. Özellikle görme duyusunu kaybettikten sonra, kendini ezdirmemesi ve toplumda bir sakat muamelesi görmemesi için annesi tarafından güçlü biri olmak üzere yetiştiriliyor Charles. Anne rolünde ilk kez bir sinema filminde oynayan Sharon Warren'ın etkili performansıyla, gerçekten filmin oldukça etkileyici kısımları bunlar.
Fakat kardeşin ölümü hikayesi filmin eksiklik yaratan bir unsuru. Ray'in üzerindeki travmatik etkisiyle sunulan, onun uyuşturucu bağımlılığının sebebi olarak gösterilen bu anılar, daha ziyade bir korku filmine yakışacak birkaç sahneden fazlasıyla işlenmiyor ve bize Ray ile kardeşi arasındaki ilişkiye dair yeterli veri sunulmuyor. Yetişkinlik sahneleri daha çok kardeşin ölümünün etkileriyle beslenmeye ihtiyaç duyarken, geri dönüş sahneleri daha ziyade anne ile ilişkiler üzerine yoğunlaşıyor. Finalde yer alan aşırı duygusal çözüm sahnesi ve bu sahnenin akla zarar kolaycı diyalogları da cabası...
Bir diğer problem ise, filmin sonunda Ray Charles'ın siyah hareketi içinde bir siyasi kahraman olarak sunulması. Durum böyle olsa bile, film bize buna dair de yeterince veri sunmuyor. Daha doğrusu -kardeş öyküsünde olduğu gibi- buna odaklanmıyor, birkaç sahneyle geçiştiriyor. Ama siyasi kimlikle ilgili var olan zaten az sayıdaki sahnenin filmin niyetine karşıt şekilde işlediğini söylemek gerek. Bize sadece müziğiyle, işiyle ilgilenen biri olarak değil, aynı zamanda siyasi bilinci de çok gelişmemiş ve politik bir tavır almaktan kaçınan bir adam olarak tanıtılan Ray'in siyasi bir simgeye dönüşme sürecine dair filmde neredeyse hiçbir şey yok. Bu yüzden finaldeki aşırı duygusal yüceltme tavrı, doğrusu oldukça havada kalıyor.
Ve tabii filmin en can alıcı elemanı: Jamie Foxx. 2004, yıllardır yetenekli bir oyuncu olarak kendini ufak ufak hissettiren Foxx'un senesi oldu. Geçtiğimiz Pazar gecesi, Erkek Oyuncu dalında Oscar kazanan üçüncü siyah oyuncu olmayı başaran Foxx, öyle bir performans veriyor ki bu filmde, onun Ray Charles'ın kendisi olduğuna tamamen inanıyorsunuz.
İşte burada benim naçizane bakış açım şudur: ister istemez şöyle bir durum var, Foxx'un performansı bir taklit. Evet, o kadar başarılı bir taklit ki etkilenmemek mümkün değil; hatta kusursuz bir taklit. Ama kişisel olarak ben, Foxx'un yepyeni bir karakter yarattığı ve onu yaşar kıldığı Collateral'daki dramatik performansını çok daha incelikli bir oyunculuk olarak görüyorum. Ray'deki performansı biraz da kolaylıkla göz boyadığı için bu kadar takdir edildi kanısındayım. Ama şüphesiz, efsane konumundaki bir kişiliğin sinemada bu denli gerçekçi bir şekilde hayat bulmasına çok nadiren rastlanır. İki ayrı performansıyla da bu yılın genelinde en başarılı erkek oyuncusu Foxx'un Oscar'ına kimsenin itirazı olamaz doğrusu.
Senaryodaki eksikliklerine rağmen, akıcı ve seyri keyifli bir film Ray. Bunu oyunculuklarına olduğu kadar müziklerine de borçlu. Filmin doruk noktaları müzikal sahneleri. Ray Charles'ın müziği sadece klipler şeklinde değil, yeri geldiğinde dramatik yapıyı da destekler biçimde ustalıkla kullanılıyor. Bu da filmi gerçek bir seyir zevkine dönüştürüyor. Ray'in, geçtiğimiz yıl içinde kaybettiğimiz bu müzik ustasına, şanına yakışır bir saygı duruşu olduğu su götürmez bir gerçek.