4 X 4 LÜK KUSURSUZ BİR SİNEMA DENEYİMİ
Bazen bir filmi ne kadar bekletirsem o kadar keyif alacağımı düşünüyorum, özellikle de üzerine olumlu birkaç yorum gördüğüm, sağlam çıkacağından emin olduğum bir film ise. Baş köşede dursun, istediğim vakit, kendimi onu izlemeye hazırladığım vakit basayım play tuşuna ve kendimden geçeyim, sanki adım gibi eminim böyle olacağından…Ki olduda saolsun yanıltmadı beni '' The Motorcycle Diaries '' Filmden bahsedeyim biraz 23 yaşındaki Ernesto Guevara, 29 yaşındaki biyokimyager arkadaşıyla dandik mi dandik bir motora atlayıp Arjantin’den yola çıkıyorlar 1952 yılında. Ellerinde elbette bir yol haritası var ama ne ceplerinde paraları var ne de gidecekleri yerlerde yapacaklarına dair fikirleri. Rüzgar nasıl eserse hesabı, tek amaçları dünyayı dolaşmak, yeni insanlar tanımak, heyecan yaşamak… Ancak dünyadan bihaber Ernesto bu yolculuk sırasında öyle lanet bir şeyle karşılaşıyor ki, öyle dipten vuruyor ki onu gördükleri ve yaşadıkları, bütün hayatını, bütün dünya görüşünü değiştiriyor bu 14 bin kilometrelik devasa ve uzun yolculuk.1952 yılından bahsediyoruz, Güney Amerika’nın büyük bir kısmını dolaşan iki adamdan bahsediyoruz.Arjantin’den başlayıp Şili, Peru, Kolombiya’yı geçip Venezüella’ya ulaşan macerayı bizzat bütün ekip yaşamış. 50′lerde Ernesto ve Granado’nun adım attıkları her yere gidip, direkt olarak o mekanlarda çekmişler. Sırf bu bile izlemek için başlı başına bir sebep olabilir çünkü o kadar güzel yerlere gidiyorlar ve güzel insanlarla tanışıyorlar ki… Dünya denen çivisi çıkmış şu dünyada öyle farklı hayatlara konuk oluyorlar ki…Ernesto bu yolculuğu sırasında sadece adaletsizliği görüyor. Adım attığı bütün Latin Amerika ülkelerinde ve şehirlerinde aynı şey. İnsanların yüzünden, gözlerinden, yaşanmışlıklarından okuduğu sadece bu. Güçlü olan hep eziyor, zayıf olanlar bir kenarda karanlığı bekliyor. Ancak adım attığı her yerde o kadar cana yakın davranıyor ve o kadar çok seviliyor ki, insanlar ondan ayrılmak, onu bırakmak istemiyorlar. Çünkü daha önceden o mazlum gözlere bu adam gibi yaklaşan olmamış.Filmin bu kadar güzel olmasında müziklerin yeri ayrıdır bende zaten bir filmin müzikleri iyiyse 1 gömlek fark atar rakiplerine buda öyleydi 2 saat boyunca izlediğiniz bu maceraya eşlik eden müzikler tıpkı film gibi tekrar edilesi türden. Uruguaylı bestekar Jorge Drexler‘in ellerine, ağzına sağlık.Kısaca toparlamam gerekirse senaryo ,anlatılmak istenenler, oyunculuklar, mekanlar, çekimler, müzikler… Kaliteli bir filmde ne aramak isterseniz rahat rahat bulabileceğiniz ve o finaldeki kısa videolarla dahi sizi yıkıp geçebilecek enfes bir biyografi..10 / 9.5