Hesabım
    Kesişen Yollar
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,5
    Muhteşem
    Kesişen Yollar

    Kesişen Yollar: Kader Var Mı?

    Yazar: Orkan Şancı

    Bir kadının, eşini elektrikli sandalyeye götüren infaz memuruna aşık olması olasılığı ne kadardır? Hele bu adam ırkçıysa ve kadın da siyahsa. Monster's Ball'u izleyince, olanaksız gibi görünen bu aşkın bazı şartlarda mümkün olabileceğini anlıyorsunuz.

    Bir önceki filmi, 2000 tarihli "Everything Put Together" ile Sundance Film Festivali'nde Jüri Büyük Ödülünü kazanan Marc Forster, her zamanki görüntü yönetmeni Roberto Schaefer ile dingin atmosferli bir öykü anlatmış. Filmin tahammül sınırlarını zorlayan açılış sekansı, aslında filmin ana karakteri olan infaz memuru Hank (Billy Bob Thornton)'in karakter yapısı hakkında ipucu vermeyi amaçlıyor. Filmdeki uzun es'lerin arasına yerleştirilen şok edici gelişmeler bile Hank'in yüz ifadesini değiştirmiyor, ellerini titretmiyor ya da "ağlama" gibi, bu tür filmlerde sıkça görülen duygusal boşalma konumuna yükseltmiyor. Tıpkı bu olayların, filmin temposunda da bir değişikliğe yol açmaması gibi. Kısaca, filmin temposu, Hank'in iç ritmi aslında.

    Burada yönetmen Forster ile senaristler Milo Addica ve Will Rokos'un, kolay olanı değil de zor yolu tercih ettiğine dikkat etmek gerek. Kolayca melodrama kayabilecek bir öyküden son derece orijinal bir film ortaya çıkartarak, içerdiği hüzün kadar romantizme de yer vererek, benzerlerinden ayrı yerde duracak bir yapıta imza atmışlar. Yani, bir grup yaşlı Akademi üyesinin birlikte gidip şans eseri izlediği ve Halle Berry'nin cüretkar oyununa hayran olup Oscar verdikleri bir film değil bu..

    1992 tarihli "Boomerang" tan beri yükselişini, çok da şaşırmadan izlediğim Berry, iyi bir oyuncu olduğunu bu filme tescillendirmiş oluyor. Ama tescil işleminin Oscar heykelciği ile ilgisi yok. Filmin ilk bölümlerinde doğru dürüst kadraja bile girmeyen ama girdiğinde de yılların oyuncusu Thornton'la rahatlıkla boy ölçüşen Berry, filmi "sanki Oscar verilmemiş" gibi izleyen herkesin takdirini kazanacaktır.

    Ya Thornton'a ne demeli? Hank, tam da Thornton'a göre bir rol olmuş. Usta oyuncu, karakterinin karşılaştığı duygusal travma (filmi izlemeyenler için gizli kalmalı) karşısında, rol kesme yerine karakterini yaşamaya devam etmiş. Sert ve ırkçı babasının baskısıyla yetişen (yoksa çürüyen mi desek?), arazisine giren siyah çocukların babasına çok da istemeden, yarım ağızla gözdağı vermeye çalışan Hank ile, travmadan sonra işinden istifa eden, yeni bir işyeri satın alan ve hatta bu işyerine "kız arkadaşının" ismini veren Hank'i karşılaştırdığımızda, bir büyük oyuncunun, kendisini perdede tamamen silerek karakterini ön plana çıkarttığını görüyoruz. Leticia'nın, infaz ettikleri mahkumun karısı olduğunu farkettiğinde bile, hiç bir klişe mimiğe yüz vermiyor oyuncu, yoksa yapamayacağından değil. Thornton'a da en azından bir Oscar adaylığı gelmeliymiş sanki.

    Hank ile Leticia (Halle Berry) arasında geçen diyaloglar, Hank'in utangaçlıktan konuşurken başını eğişi, Leticia'nın bu aşka olan içgüdüsel yaklaşımı, kendini romantik film diye pazarlayan bir sürü filmden daha üstün. Filmin seks sahneleri için çoğunluğun fikri, seyirci çekmek için olduğu yönünde. Oysa karakterlerin o anki ruh durumlarını da hesaba katarsak bu ilişkiyi, zaten başlayan diyaloğun bir uzantısı olarak ele almak mümkün. Hank ve Leticia sevişirken birbirleriyle konuşmaya devam ediyorlar aslında. Sevişme sekansının çekimi sırasında yarım çerçevelemelerle yaratılan estetik, şu bizim Türk filmlerindeki sahneleri çekenleri oturtup ağlatacak türden.

    "Film, ABD'nin güneyindeki ırkçılık olayları üzerine" imiş. Boşverin, sinema bu değil ki! Sinema, hikayenin kendisi değil, onu nasıl anlattığınızla ilgilidir.

    Hank ve Leticia, filmin bütünü boyunca "gerçek hayattan kişilikler". Perdede rol yapıldığını farketmiyorsunuz bile. Leticia'nın kocasının idamından sonra yaşadığı ikinci travmanın (bu da gizli kalmalı) gecesini yalnız başına nasıl geçirdiği kapalı kalıyor sadece. Oğlu Tyrell'ın aşırı şişman oluşu ise, babası 11 yıldır hapishanede olan ve gizli depresyon geçiren bir çocuğun sıkıntısını anlatmanın çok akıllıca bir yolu.

    Filmin Türkiye'deki gösterimi için seçilen "Kesişen Yollar" adı, bizde bu konuda nadir görülen bir başarı örneği. Gerçekten de Hank ile Leticia'nın yolları kesişiyor ama "kader" böyle istediği için değil. Zaman ve olay çizgisinin aynı yönde olduğu, başka bir deyişle deterministik bir Evren'de "kader kavramı" mantıkdışıdır. Yolların kesişmesi; yaşanılan alan (çevre faktörü), olasılıkların hesaplanabilirliği ve filme dönecek olursak Hank'in, hayatının geri kalanı için bazı kararlar almasından kaynaklanıyor. Hank, direksiyonu başında, hapishanedeki mahkumların çalışmasını izlerken, geçmişi tartıyor ve adeta "nefes almaya devam etmeliyim" diyor. Özellikle babasını bakımevine bıraktığı bölümlerdeki tüm replikler nefis.

    Leticia'nın yeni bulduğu işin, Hank'in sürekli çikolatalı dondurma aldığı yerde olmasına ne demeli peki? Evet, kurmaca gibi duruyor değil mi? Ama bunu senaristler değil de karakterler kurmuş olamaz mı? Leticia'nın iş bulmak için kapı kapı dolaştığını ve zaten küçük olan kasabada, yol kenarındaki bir konaklama yerinde iş bulması gayet mümkün. Hank'in kaldığı yere çok mu yakın? Belki x, y ve z adlı başka adamların evine de yakın. Ama o gece Leticia ve oğluna yardım eden Hank'ti. Geçmişte alınan bazı küçük kararlar bile, gelecekte hiç beklemediğimiz ve "şansa bak" deyip geçiverdiğimiz yeni tercihleri önümüze getirebilir. Sinema'da öykü, hayattan kesitler alınarak oluşturulduğuna, dahası bu tip rastlantılara kendi hayatımızda da sık sık tanık olduğumuza göre "kader" de nerden çıktı? Her insanın hayatından öyle kesitler alınabilir ki, yaşanan olaylar kurmaca gibi gelebilir. Ama hayatın kendisi sizinle ilgilenmez bile. Doğanın işleyişi siz olmadan da devam eder. Önemli olan sizin hayata ne kadar tutunduğunuz ve işleri kadere bırakmayıp başarıya ulaşmak için ne yaptığınız. Ne kadar risk aldığınız. Yoksa hala başarının/mutluluğun gelip sizi bulmasını mı bekliyorsunuz?

    Filmde Hank ve Leticia'nın "cesur davranarak" geleni yaşamaya devam ettiğini görüyoruz. Yalnızsanız belki sizin çevrenizde de Hank'ler ve Leticia'lar var. Aradığınız iş belki de sizden sadece bir hamle uzaklıkta. Neden mi bunları anlatıyorum, çünkü sinema budur. Sizi, ancak dünyaya bakışınızı gözden geçirmeye zorlayabiliyorsa bir sanattan söz edilebilir.

    Hank ve Leticia, hayli riskli görünen bir aşkta buldular kurtuluşu. Gerçek hayatta da konumunuz ve amaçlarınız ne olursa olsun asıl sorun, sizin ne kadar risk aldığınızda.Çünkü cesaret yoksa zafer de yoktur!

    Daha Fazlasını Göster

    Yorumlar

    Back to Top