François Ozon, daha önce de belirtmiş olduğum gibi, genç nesil yönetmenler arasında favorilerimden biri. İlk uzun metrajı Sitcom'u, bundan -sanırım- beş yıl önce, festivalde izlediğimde ilk tepkim biraz sert olmuştu. Film açıkça ırkçı, ayrımcı, faşizan bir tavır sergiliyor gibiydi. Fakat kısa süre içerisinde Ozon hakkında yeter bilgiye sahip oldum ve Sitcom'daki mizahın ayırdına vardım. Esas yaptığı, benim ilk anda zannettiğim herşeyin parodisiydi. Hem de öyle zehir zemberek bir parodi ki, filme ilk tepkiler genel olarak benimle benzeşir nitelikteydi. Bugün François Ozon, Fransa'nın yıldızı en parlak yönetmenlerinden biri. Ve ben, yanılmıyorsam, bir-iki ay içinde bizde de vizyona girecek olan son filmi Sekiz Kadın haricinde, kısa metrajları da dahil yayınlanmış tüm filmlerini izledim Ozon'un. Ozon'un filmlerini çok belirgin bir şekilde iki gruba ayırmak mümkün. Kısa metrajlarını da bu kategorilerin içinde tutabiliriz. İlk grupta, Sitcom, Waterdrops on Burning Rocks, Summer Dress ve belli ki Huit Femmes (Sekiz Kadın) gibi yapıtlarının sayılabileceği, o renkli (François Ozon özellikle renk kullanımındaki olağanüstü başarısıyla da dikkat edilmesi gereken bir yönetmen), şatafatlı, bütün bu aşırılığın dramatik yapıya ve karakterlere de yansıdığı filmleri var. Bu filmlerde cinsel açıdan da marjinal tavrı öne çıkıyor. Fassbinder'in bir oyunundan sinemaya uyarladığı Waterdrops on Burning Rocks bütünüyle bir evin içinde geçen, her şeyiyle teatrallik kokan ve son noktasında bunu son derece sinemasal bir dramatik etki ve anlam yaratmak için kullanan bir filmdi. İkinci olarak ise, Criminal Lovers, See The Sea ve bence başyapıtı olan Sous Le Sable (Under The Sand) gibi filmlerini sayabiliriz. Bunlar hem biçim hem dramatik yapı olarak son derece yalın, sade, minimalist, hatta karanlık filmler. Charlotte Rampling'in olağanüstü bir performansla sinemaya etkileyici bir dönüş de yaptığı Kumun Altında, Ozon için Denizi Gör'de tam olarak başaramadığını başarması anlamına da geliyor bana göre. Bu denli genç bir yönetmenin bu denli yalın, ama bu denli ince hesaplanmış, tam anlamıyla bir yönetmen filmi olduğu halde yönetmeni hiç hissettirmeyen, şaşırtıcı bir anlatım olgunluğuna ulaşmış, tam anlamıyla bir ustalık dönemi eseri verebilmiş olması şaşırtıcı. Son yıllarda sinemada bu ölçüde bir duygusal derinlik ve bu kadar usta işi bir karakter tasviri gördüğümü sanmıyorum. Charlotte Rampling'in olağanüstü oyunculuğuyla da birleşince ortaya gerçek bir klasik çıkmış. Bu ikili şu günlerde, Ozon'un yeni filmi Swimming Pool ile yeniden biraraya geliyorlar. Allah ayırmasın...2001 yılında İstanbul Film Festivali'nin, gösterdikleri son iki filmi dolayısıyla; bu yıl da Ifİstanbul'cuların kısa metrajlarının gösterimi dolayısıyla İstanbul'a konuk etmek istedikleri, ama başaramadıkları François Ozon adlı bu muhteşem adamı en kısa sürede bu topraklarda görebilmeyi umuyoruz. Umuyorum...