İki kadından gitmek ve kalmak üzerine!
Yazar: Banu BozdemirSigrid Nunez'in What Are You Going Through romanını ilk İngilizce filmi The Room Next Door / Yandaki Oda olarak uyarlayan Pedro Almodovar, sakinliğini koruyan bir ölüm yolculuğunu, aynı zamanda kendi klasik temalarını da aktararak dostluk, kadın, dayanışma gibi renkli duygularla bezemeyi başarıyor. Karşımızda geveze, kimi zaman suskun ve karakterlerin sürekli kim olduklarını sorgulayan bir film var!
Konu aslında açık; ölümcül bir hastalıkla sınanan bir kadının, hayattan kendi isteğiyle ayrılma duygusuna denk düşüyor, bu süreçte yıllarca görüşmeyen iki dost bir araya geliyor. Film bu iki kadın hakkında: New York’ta yaşayan ünlü yazar Ingrid (Julianne Moore) ve eskiden çok tanınmış bir savaş muhabiri olan Martha (Tilda Swinton). Almodovar’ın ilk İngilizce filmini yönetme konusunda biraz gergin olduğu hissediliyor, bu iki oyuncunun performansına da yansıyor, dokunaklı olması gereken haller biraz haykırıyor, sanırım bu biraz da Ingrid’ın Martha’nın hastalığıyla yüzleşme biçiminden kaynaklı. Martha ölüme yakın olduğunu biliyor, bunu açık bir şekilde dile getiriyor, onunla hesaplaşma ve onu paylaşma noktasında da açık! Bu yüzden de eski arkadaşı Ingrid’den yardım istiyor. New York’un kuzey kanadında kiraladığı muhteşem evde son günlerinde kendisiyle olmasını istiyor. Ama yanında bir ölüm hapı olacaktır, hayatına son vermeyi seçtiği anda yanında, yan odasında birisinin olmasını diliyor. Hikaye biraz bundan ibaret biraz da ötenazinin yasaklı olmasıyla ilgili! Ingrid bunun kendisine yansıma ihtimali olan hukuki kanadı konusunda tedirgin olsa da bu teklifi kabul ediyor ve Martha’yı bir göz olarak izlemeye başlıyor! Ama bunu pek de sakince yaptığını söylemek güç, sinirleri yıpranmış bir halde ölümle barışık, son derece kontrollü Martha karşısında dehşetli…
Entelektüel, sürekli okuyup yazan bu İki kadın kendi hikayelerini, başarılarını, aşklarını, başarısızlıklarını çözme noktasında bir araya geliyor, tek bedende yaşanan bu hastalık, diyaloglu monologlar şeklinde iki kadının sorgusuyla filmin içinde ilerliyor. Geriye anlama noktasından çok orada olmanın anlamı kalıyor!
Modernist yapının filme kattığı ayrı bir dil olduğu aşikar, iki kadının monologvari konuşmaları, Almodovar’ın zihnindekiyle uyuşuyor mu acaba diye düşündürtmüyor değil! Almodovar duygusal patlamalar açığa çıksın diye gösterişli tekniklerinden sıyrılmış gibi duruyor. Almodovar’ın pembe dizivari filmleri duygusallaştırma konusunda inanılmaz gücü var ama bu kadar derin, çok konuşan, ilkim krizi, politika ve ölüm anını seçememe konusunda iddiada bulunan bir filmin detayları arasında Almodovar’ı bulmak da biraz zorlanıyoruz. Kendisi yaşı ilerledikçe ölümü sorgulayan filmlerin dünyasında daha fazla oyalanır hale geldi sanki!
Martha savaş muhabiri olduğu için dünyadaki birçok acıya tanıklık etmiş ve bunu yazmış bir kadın olarak, hayatının yarıda kesildiğini görüyor ve geriye kendisinden çok az şey kaldığını düşünüyor. Ingrid ise Martha’nın neden kendisini seçtiğini pek algılamıyor, şaşırıyor ama Almodovar arkadaşlıklarını konumlandırmayı da tıpkı ölüm duygusu gibi yapıyor. Aşina olup bildiğimiz bir şeyin derinlemesine hayatımıza yaptığı etkiyi anlatmayı seçtiğini gösteriyor.
Almodovar için bir yandan da mesele tek kişinin yaşadıkları değil, ötenazi konusunda da bir şeyler söylemeye çalışıyor. Ingrid, Martha’nın ötenaziye giden yoluna yardımcı olmaya çalışırken, aynı zamanda eski sevgilisinden de (John Turturro) fikir alır, bu aşırı derecede eğlenceli, öğretim görevlisi adam, daha önce hem Martha hem de Ingrid ile aşk yaşamış bir doyumsuzluk abidesi! Onun da gezegenin ölümü ve insanın çektiği son nefese dair fikirleri süslüyor filmin bazı anlarını! Onun da dediği gibi; film gittikçe hasta olan ve ölen insan nüfusunun, kendi kaderlerini seçmeleri konusunda izin verilmesini salık veren bir film (mesaj) işlevi de görüyor.
Yandaki Oda, her ne kadar diğer filmleriyle kıyasladığımızda bir farklılık barındırsa da yan odalarda neler yaşanabileceğine dair ipuçları aktarıyor, sorgulama alanı yaratıyor. Ama asla karamsar bir film değil. Filmin genel tasarımı çok iyi, bir yandan duygusal bir boşluk yaratırken bir yandan da bizi Martha’nın biblolarıyla, karar günü için seçtiği aykırı kıyafetle, karanlığı delen bir boşlukla baş başa bırakıyor. Bu da konuşmaların, sorgulamaların yoğun olduğu filme bir nebze farklı renkler sıçratmayı başarıyor!
banubozdemir@gmail.com