Emre Gül'ün aynı isimli roman serisinden uyarlanan senaryosunu Doğukan Cantimur kaleme alırken...
Yönetmen koltuğunda da, ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini çeken Hande Türkel'in oturmakta olduğu "Güneşi Söndürmem Gerek"; romantik bir drama olarak geliyor karşımıza...
***
"Gelin isterseniz...
Olumlu anlamda...
Sinemaya herhangi bir katkısı bulunmasa...
Ve üstelik en fazla iki yıl içinde...
Adını kimsecikler anımsamayacak olsalar da...
En azından film ekibinin...
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde tatil yapmasına vesile olan bu filme biraz daha yakından bakalım..."
Dedik ve başladık...
***
Sevgilisi Anıl'ın (Burak Can) ölümünden üç ay sonra...
Yeniden Kıbrıs'a...
Ve elbette okuluna dönen Umut'u (Serra Arıtürk) Göktuğ (Gürberk Polat) ile Damla (Derin Beşikçioğlu) karşılar...
***
Anıl ile birlikte yaşadığı...
Hatıralarla dolu evi de yeniden şöyle bir dolanan Umut...
Okuldan kalan boş zamanlarını...
Anıl'ın mezarının başında değerlendirirken...
***
Okuldaki öğrencilerden...
Giray (Bayram Bazarov) ile Kerem'in de (Samet Kaan Kuyucu)...
Kendisinin peşinde olduklarını fark ettiğimiz o...
Karşılıklı bakışların kesiştiği anlarda...
***
Dakikalar henüz 15'i gösterir...
Ve bizde...
Tamamen ergenlik çağındaki gençlere yönelik bir zırvadan ibaret olduğunu anladığımız filmi izlemeyi...
Orada bırakırız...
***
Devam etmeye değer bulmadığımız gibi merak da etmediğimiz...
O yüzden de nelerin olup bittiğini bilmediğimiz filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; zaman kaybından öte hiçbir şey ifade etmeyen...
Ve muhtemelen...
Aşk konulu sıradan TV dizilerinin çok da ötesine gidemeyen, 90 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,