Peter Pan’ı Uçurmak...
Yazar: Ali ErcivanJ.M. Barrie'nin tiyatro için yazılmış eseri Peter Pan, sinemaya da defalarca esin kaynağı olmuş bir klasik. Geçtiğimiz yıl izlediğimiz ve beklentileri pek karşılamayan son sinema uyarlamasının ardından, bu kez de yazılış sürecine dair bir filmle karşımızda...
Film, Barrie'nin hayalkırıklığı yaratan bir oyununun ilk gösterimiyle başlıyor. Daha sonra, kendisini yaşamına yeterince dahil etmediğinden şikayet eden, ama yazarın naif hayal dünyasını da anlayamayan eşiyle arasındaki sorunlara dair ipuçları sunuluyor bize. Ve bu sırada, dul bir kadın ve onun dört oğlu ile tanışıyor Barrie. Bu aileyle, özellikle de ailenin küçük oğlu Peter ile ilişkileri başyapıtını yaratırken ona ilham kaynağı oluşturuyor.
Reisini kaybetmiş ve ekonomik darboğazdaki bu aileye hayatlarında yeni bir kaçış noktası sunan bir yazarın hayal dünyası ve bu süreçte bir tiyatro başyapıtının yaratılış süreci hakkında bir film Düşler Ülkesi (Finding Neverland). Anlaşıldığını tahmin ettiğim üzere, özünde bir aile filmi. Ailelerin çocuklarıyla beraber izleyebileceği, klasik sinemanın gereklerini yerine getiren bir film.
Kimin aklına gelirdi ki, Halle Berry'ye Oscar kazandıran Kesişen Yollar (Monster's Ball) gibi sert bir bağımsız filmin genç yönetmeni Marc Forster'ın yeni projesi kostüme bir aile filmi olsun? Forster, kamera kullanımı ve kurgusunda bazı modern dokunuşlar yapsa da temelde son derece klasik, her tür izleyicinin rahatlıkla takip edebileceği bir film çıkarmış bu kez ortaya. Başta Peter Pan'ın ilk sahnelendiği sekans olmak üzere kurgusunu dramatik bir anlam yakalamak için kullanışı, çerçeve düzenlemeleri ve mizansen duygusuyla gerçekten son derece ustaca yönetilmiş bir film Düşler Ülkesi. Bu yıl en iyi film dalında Oscar ödülüne aday gösterilen yapımın, neden Forster'a da yönetmen kategorisinde adaylık getirmediğini anlamak pek mümkün değil.
Biyografik filmlerin genel olarak maruz kaldığı eleştirilerle Düşler Ülkesi de karşılaştı tabii. Filmin kurmaca yapısı içinde gerçek hayat ile çelişen birçok ayrıntı var. Örneğin, gerçek hayatta Barrie ile Davies ailesi tanıştığında çocukların babası hala hayattaymış. İlk zamanlarda yazarın çocuklarıyla yakınlığından rahatsız olan bu adam daha sonra Barrie ile yakın arkadaş olmuş; filme konu olan süreçten birkaç yıl sonra ölene dek de öyle kalmış. Kate Winslet tarafından incelikle canlandırılan Sylvia Davies'in hastalığı da bu filmde anlatılan dönemden çok daha sonra ortaya çıkmış. Ayrıca ailenin dört değil beş çocuğu varmış ve en küçüğü bir hastalık yüzünden hayatını kaybetmiş.
Ancak karşımızdaki bir biyografi olmaktan ziyade, bir oyunu -Peter Pan'ı- anlamaya yönelik bir film olmayı amaçlıyor. Sinemanın kurmaca yapısı ile tarihi bir belgenin objektifliği arasındaki malum fark burada da ortaya çıkıyor. Düşler Ülkesi'nin derdi, tanımadığımız insanların yaşamları hakkında bilgi vermek değil, bir hikaye anlatmak.
Film, tek bir sahnede yapılan ima dışında Londra'da dönen dedikodulara da fazla değinmiyor. Cinsel kimliği bugüne dek hep tartışılmış Barrie'nin çocuklarla yakınlığı üzerine dönen pedofili söylentileri, bu filmde pek yer kaplamıyor. Bunların ima edildiği tek bir sahne var ve özellikle çocuk seyirci için kafa karıştırıcı olabilecek bu sahnede de konunun fazla üzerine gidilmiyor. Filmin tavrı, Barrie'yi büyümemiş bir çocuk, naif bir hayalperest olarak tasvir etmek. Kimilerinin iddia ettiği gibi, pedofili ve eşcinsellik eğilimleri olan iktidarsız bir erkek olarak değil.
Yazarın ele alınan dönemdeki halinden oldukça genç duran Johnny Depp de işte bu yüzden uygun bir seçime dönüşüyor. Depp'in ölçülü, rol yaptığını hissettirmeyen oyunculuğu ve başarılı İskoç aksanı, karşılığını Oscar dahil birçok ödülde elde edilen adaylıklarda buldu zaten. Filmin öne çıkan bir diğer oyuncusu ise, Davies ailesinin en küçük oğlu Peter'ı canlandıran Freddie Highmore. Yılın en heyecan uyandıran keşiflerinden birine dönüşen bu çocuk oyuncu, Johnny Depp'in tavsiyesi üzerine Tim Burton'ın yeni filminde de başrol oynamak üzere seçildi. Filmin duygusal merkezini oluşturan bu karakterde Highmore'un mendil ıslatan bir performans verdiğini söylemek gerek (Bir not olarak, gerçek Peter Davies'in yaşamının ileri dönemlerinde intihar ettiğini bilmek ise filme ayrı bir boyut kazandırıyor aslında).
Düşler Ülkesi, sinema adına heyecan verici yenilikler içermiyor olabilir. Her şeyin altı çizilerek, en basit haliyle verildiği bir klasik sinema örneği aslında. Fakat içimizdeki çocukla ilgili, sıcak bir aile filmi olarak insanı duygusal açıdan etkiliyor. İzlemesi ve sevmesi bu kadar kolay bir film yapmanın da aslında hiç o kadar kolay bir iş olmadığını akılda tutmak gerek...