Hesabım
    Sayara: İntikam Meleği
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Sayara: İntikam Meleği

    Evrenol Sineması’nda Toplumsal, Yeni Bir Sayfa Ama…

    Yazar: Gizem Şimşek Kaya

    Inter Medya yapımcılığında çekilen, prömiyerini 43. İstanbul Film Festivali’nde gerçekleştiren Sayara filminin yönetmen koltuğunda Baskın: Karabasan (2016), Housewife (2017), Peri Ağzı Olmayan Kız (2019) gibi filmler ile Hakan: Muhafız ve Çıplak gibi dizilerin yönetmenliğini yapmış olan Can Evrenol oturuyor. Senaryosunu da yönetmen Evrenol’un kaleme aldığı filmin görüntü yönetmenliğini Umut Turan üstlenmiş. Sanat yönetimini Hüseyin Akgül’ün yaptığı filmin oyuncu kadrosunda ise Emre Kızılırmak, Duygu Kocabıyık, Furkan Rıza Demirel, Caner Atacan, Doğan Barış Yasar, Levent İnal, Zakirjan Bazarov, Özgül Koşar, Batuhan Büyükacaroğlu gibi isimler bulunuyor.

    Filmin konusunu Sayara’nın intikam yolculuğu oluşturuyor. Göçmen Sayara, İstanbul’da lüks bir spor salonunda çalışmaktadır. Ablası Yonca, yasak ilişki yaşadığı spor salonunun sahibi Barış ve onun üç arkadaşı tarafından tecavüze uğrayıp öldürülür. Barış’ın babası milletvekilidir. Göstermelik bir mahkemede olayın intihar olduğuna kanaat getirilerek Barış ve arkadaşları delil yetersizliğinden tutuksuz yargılanmak üzere salıverilir. Ülkedeki sayısız benzer davadan biri gibi unutulup gideceği düşünülür. Ancak Sayara’nın bir sırrı vardır. Babası Türkmenistan’ın en güvenilir derin devlet figürlerinden biri ve Sovyet sambo şampiyonlarından Şamil Bazarov’dur. Şamil, Sayara’yı dövüş konusunda bir ajan gibi eğitmiştir. Sayara o gece kendi adaletini kendi infaz etmeye ant içer.

    43. İstanbul Film Festivali’nin Mayınlı Bölge seçkisinde yer alan filmin, öncelikle Türkiye’de önemli toplumsal bir durum olan kadınların faili meçhul şekilde öldürülmelerini ana eksende tutması ve yönetmen Evrenol’un daha önceki filmlerinde gereksiz yere fazlasıyla kullanılan kadın bedeni teşhirinin fazlaca kullanılmaması açısından farklı bir yerde bulunduğunu söylemek mümkün. Keza, senaryo dinamiği ve olayların akışı bağlamında da Evrenol’un önceki filmlerine göre daha tutarlı bir akışa sahip olduğu da söylenebilir. Yönetmenin ataerkil hegemonyanın temsiliyetini vurguladığı Baskın: Karabasan’da yer alan erkek karakterlere benzeyen karakterler; Housewife’ta yer alan kadınsılıktan uzak durmaya çalışan kadın karakter gibi önceki filmlerine benzer karakterler bulunuyor. Sorun bu karakterlerin yönetmenin önceki filmlerine benzer şekilde karikatürize ve karton olmaları. Dolayısıyla bu durum da izleyicilerin herhangi bir karakterle özdeşleşim kurmaması ile sonuçlanıyor.

    Gerçek olaylara yaklaşan ve toplumsal bir olgu olarak kadın cinayetlerine değinecek olduğu noktada da maalesef yanlış yola sapıyor. Sayara baş örtüsü takarak dolaşan ve temizlik işçisi olarak çalışarak para kazanan bir karakterken; tecavüze uğrayıp öldürülecek olan ablası Yonca ise Sayara’nın patronuyla yasak ilişki yaşayan, giyinişi ve tavırlarıyla da “yollu” görünen bir kadın olarak sunuluyor. Yonca’nın Barış’ın çağrısıyla gittiğinde üzerine giymiş olduğu giysiler bile onu adeta bir seks işçisi gibi yansıtıyor. Sonrasında tecavüz edilip öldürülen Yonca’nın bu konumlandırılması da haliyle ataerkil bakışı yansıtmakla birlikte kadın cinayetlerindeki suçu adeta yine kadınlara yüklüyor. Sayara ve babasının çocukluk anılarında ablası Yonca’nın hiç görünmemesi de, Sayara’nın ablasının intikamını ablası için değil adeta babası için yaptığını dolayısıyla da onu intikama iten gücün yeterince derin olmadığının ortaya çıkmasına neden oluyor. Bunun yanı sıra Barış’ın ülkücü bir milletvekili olarak sunulan babasının “Sana neden Barış adını verdik biliyor musun?” repliği ise içler acısı bir durum oluşturmaktan öteye geçemiyor. Bir diğer sorun da Sayara’nın kapıdaki güvenlik görevlileri dahil herkesi öldürerek ilerlediği sahnelerden sonra, muhtemelen filmi uzatmak adına, ablasının ölümünden sorumlu olduğunu düşündüğü Barış, Barış’ın babası, Emin, Baran ve Deniz’i diğerlerini öldürdüğü gibi anında öldürmeyerek bu karakterlerle tek tek dövüşmesi. Sorunun kökeni ise, filmin o ana dek Sayara’nın kendisinden cüsse olarak çok daha iyi durumda olan bu adamları teke tek bir dövüşte alt edebileceğine bizi yeterince inandıramaması.

    Filmde devamlılık hataları da bulunuyor. Babanın az önce bahsi geçen soruyu iki kez tekrarladığı görülmekle birlikte, güvenlik görevlilerini kaskla defalarca vurup öldürürken zerre kan sıçramazken diğer sahnelerde kanın fiziksel olarak sıçraması mümkün olmayan aralık kapının dışına dek sıçraması, Sayara’nın ablası Yonca’nın büyük bir makası neredeyse tamamen içeride kalacak şekilde bacağına sapladığı Emin karakterinin sonraki sahnelerde minicik bir aksama bile yaşamıyor oluşu gibi “İzleyiciler nasılsa fark etmez” denilip geçilen hatalar da bulunuyor. Oyuncuların performanslarının da yetersiz olduğu film, tüm bunlar göz önüne alındığında kanın bolca kullanıldığı bir banyodan farksız oluyor.

    I Spit on Your Grave (1978) ve Ms. 45 (1981) gibi filmlere benzer bir yapıda tecavüz ve intikam temalarını odağına alan ancak tecavüze uğrayıp öldürülen karakterin değil, onun kardeşinin intikam almasını istemesiyle ayrılsa da bu yapımların yanına yanaşamayan, karakterleri yeterince derinleşemeyen, sığ bir film olmaktan öteye gidemiyor.

    Sonuç olarak Sayara; toplumsal gerçeklikten beslenerek yola çıkan ama yanlış yollara saparak bu avantajını da kaçıran, devamlılık hataları ve kan banyosundan öte bir şey sunamayan bir film olmaktan kurtulamıyor.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top