Parla 100 Yaşındasın
Yazar: Gizem ErtürkAylardır gündemi meşgul eden konuların başında geliyordu "Atatürk"ün akıbeti… Sezon başında Disney Plus’ın “en önemli projemiz” dediği dizi, bir anda platformun tüm dünyada yaptığı karar değişikliğinin gazabına uğramıştı. Tabii konu Atatürk olunca dizi de olsa konu milli mesele oluverdi. Mevzu Ermeni lobisine kadar uzandı. Filmin yapımcılarından Saner Ayar’ın açıklamalarıyla tartışmalara son nokta kondu. 29 Ekim'de Fox ekranlarında 85 dakikası yayınlanacak olan 1. filmin hemen ardından yapımın 144 dakikalık tamamı 3 Kasım'da vizyona girecek. İkinci filmi 5 Ocak'ta izleyiciyle buluşacak. Haklısınız kafalar biraz karışıyor.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim "Atatürk" dizi mi film mi olmalıydı sorusuna kesinlikle dizi olarak kalmalıydı cevabını verirdim, çünkü çekimler doğal olarak tamamen dizi formatına göre ayarlanmış. Tabii bir de filmin ikiye bölünme sorunsalı var. İlk bölüm 1881'de başlayıp 1915'te tam da Çanakkale Savaşı’nın başlangıcında sona eriyor. Dolayısıyla bu baştan bir sinema filmi olarak planlansaydı o bölüm filmin heyecanının en doruk noktasına ulaştığı sahne olacaktı. Sinema filmi yapılma kararının ardından risk alınıp bir Martin Scorsese yapımı gibi 3.5 saatlik tek bir film alternatifi de düşünülebilirdi. İki ayrı film bu noktada biraz kafa karıştırıcı ve heyecanı düşüren bir seçim olmuş bana kalırsa. Bir de şunu söylemeliyim; filmi kesinlikle perdede izleme taraftarıyım. Özellikle de "Atatürk" gibi bir yapım kesinlikle sinema perdesine yakışıyor. Ancak format gereği dizi fikriyle yola çıkıldığı için bu mecburi u dönüşünün yapıma gölge düşürdüğü kanaatindeyim. İzlediğinizde göreceksiniz; dekordan kostümlere, görüntü yönetiminden sanatına, oyunculuklarından yönetimine mükemmele yakın titizlikte bir eser ortaya konulmak için gayret gösterildiğini anlayacaksınız. Bu kısımda hiçbir sorun yok. Bu yüzden filmi izlerken ilk sezonu ardı ardına izleyen bir izleyici olduğunu duygusu peşinizi bırakmıyor. Madem artık olan oldu o halde detaylara bakalım.
Sinemamızla ilgili hep söylediğimiz bir şey var. Eskiden bütçe yoktu, yaratıcılık vardı şimdi bütçe var hala vasatı aşamayan onlarca yapım karşımıza çıkıyor diye hep konuşuyoruz. "Atatürk" ile şeytanın bacağı kırılmış görünüyor. Tabii burada Cumhuriyetimizin 100. Yılı olma sebebiyeti ve Atatürk gibi bir şahsiyeti ekrana getiriyor olmanın büyük sorumluluğu da var. Herkesin bu tarihi görevin fazlasıyla farkında olduğu aşikar. Öyle minik detaylar düşünülmüş ki; mesela o dönemin giysilerinin ipliğinin ve dokumasının kalitesizliği sebebiyle mekan içinde siyah dışarıda ise daha kahverengi görünüyormuş. Bu nedenle aynısını bulabilmek için ipliği Yeni Zelanda’dan getirilmiş. Uşak’ta örülmüş ve Kayseri’de eski model bir fabrikada dokunmuş. İşte bir yapımı dünya standartlarına uygun hale getirmek bu küçük detaylardan geçiyor.
Aras Bulut İynemli’nin Atatürk rolünün hakkını verip veremeyeceği de tartışma konusuydu. İynemli’yi kariyerinin başından beri takip ediyorum. Benim kendisine güvenim tamdı. Boşa çıkmadığını da görmüş oldum. Hollywood standartlarında bir oyunumuz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Duruşundan bakışına rolünün tamamen hakkını vermesi, birden fazla dil konuşabilmesiyle ivmeyi çok yukarılara taşıması takdire şayan. Zübeyde Hanım’ı Songül Öden'in, Ali Rıza Efendi’yi Mehmet Günsür’ün, Enver Paşa’yı Sarp Akkaya'nın, Madame Corinne’i Esra Bilgiç'in canlandırdığı oyuncuların her biri oldukça başarılı.
Yapımın bir diğer başarısı ise günümüzün siyasi konjonktürüne takılmadan dönemi tüm gerçekliğiyle yansıtması olmuş. Her şeyden önce Atatürk’ü siyasi bir figür değil etten kemikten bir insan olarak görme fırsatı sunuyor. Babasının ölümüne sebep olduğuna inandığı için payitahta öfkeli bir yetim çocuktan çapkın bir delikanlıya; madalyalarını saray koridorlarında padişahın eteğini öperek değil er meydanında çarpışarak kazanan gözü kara bir vatan sevdalısına dönüşmesini izliyoruz. Tüm bu sebeplerle de Atamızın mirasına yakışır gözü kara bir yapım.
Yapımcı Ayar’ın altını çizdiği bir nokta daha var bence en önemlisi bu filmde Atatürk’ün düşün hayatına etki etmiş insanları daha çok göreceğiz demişti. Mesela bu sebeple Salih Bozok çok fazla yer almıyor çünkü o gündelik hayatında diye eklemişti. Filmin en doğru tercihlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Günümüzde de en çok ihtiyacımız olan Atamızın çağının çok ötesindeki entelektüel birikimi, bilim ve sanata olan inancının gelecek nesillere aktarılması…
Özetle Atatürk, Cumhuriyetimizin 100. Yılı’na yakışan gururla alkışlayacağımız bir yapım. Başta da söylediğim gibi keşke bu format ve platfrom değişikliği talihsizliklerine uğramasaydı. Şimdi izleyici olarak bizlere düşen her iki yapımı da sinemada izleyip bu değerli yapıma sahip çıkmak.
Not: Başlık Norm Ender'in, Cumhuriyetimizin 100. yılı için hazırladığı marşa gönderme yapmaktadır.