Karganın Uykusu, balığın çırpınışı!
Yazar: Banu Bozdemirİlk Kez 30. Adana Film Festivali’nde karşımıza çıkan, 34. Ankara Film Festivali’nde SİYAD ödülüyle birlikte En iyi Film Ödülünü de kazanan Karganın Uykusu kısa filmlerinden tanıdığımız, aynı zamanda polis olan Tunahan Kurt’un ilk uzun metrajlı film denemesi…
Filmde uyurgezer olan ve o esnada ne yaptığını hatırlamayan Nasip’in ölüm duygusuyla olan ruh halini ve küçük oğlunu teslim etmek için bir aile ya da kişi arayışını izliyoruz. Eşini uyurgezer olduğu esnada öldürdüğünü anladığımız Nasip, uyku sorunu yaşıyor ama derin uykuya daldığı zaman da gerçeklikten kopan bir karakter. Boğulma, çırpınma hissiyatını sürekli çırpınan balıklarla anlatan film, fikriyatını ilk başlarda baba ile oğulun motorda yol aldıkları bir sırada belli ediyor. Nasip kendisini ve etrafındakileri ölümle sınarken, oğlu yaşamı temsil eden tarafta kalıyor. Bu anlamda nefessiz kalan balık Nasip’in de nefesini de kesen temsiliyetler barındırıyor çokça… Film bu süreci tekrarlı bir biçimde bize getirerek duygusunu sağlamlaştırmayı amaçlıyor ama çok da yakaladığı söylenemez.
Film, Nasip ve oğlunu bir görünmezlik zırhına sıkıştırmış gibi görünüyor ve hayatlarına müdahil olan kişileri de gizemli bir şekilde sokuyor. Aslında filmin tarzı ilk baştan beri böyle. Nasip oğluna bir aile ararken de, hayatına son vermenin yollarını aktarırken de bir gizem perdesinin arkasından konuşuyor. Uyurgezerlik sorunuyla ilgili medikal bir yol yok filmde ya da bunu farklı bir şekilde çözme çabası. Nasip yolunu direkt ölüme çizmiş. Aslında oğlunu kendi gazabından korumak isterken onu farklı bir trajedinin içine itiyor ama film bunu es geçiyor çoğunlukla… Film bu anlamda yaratacağı dramın peşinde gibi duruyor daha çok.
Film sinemamızı çokça etkileyen mülteci sorununa farklı bir bakış açısıyla el atıyor. Nasip’in eski maden aktarım yeri olan evi bir nevi yolgeçen hanı, daha doğrusu Nasip karısının ölümünden sonra evde kalmıyor, oğluyla beraber yandaki yatakhane binasında kalıyor. Oğlunun odasını kilitlemesi, kendisine pranga vurması ve oğlunun odasını telefonla arayıp uyandım demesi güzel detaylar. Kümes ve yumurta lafı geçmesine rağmen ortalıkta tavuk görmek isterdik, belki onlar da uyurgezer Nasip’in gazabından dolayı ortalıkta görünmüyorlardır, kim bilir!
Filmin ikinci kısmı mültecilerin Nasip’in evini geçiş olarak kullanmasıyla biraz hareketleniyor diyebiliriz. Film orada Leyla karakterini öne çıkarıp, Nasip’in çocuğu için ideal anne olgusunu öne çıkartmaya çabalar yönde ilerliyor. Tabii Leyla’nın düzgün Türkçesi ve yolculuğunu bir çocuğa analık yapmak için kesmesi çok da ikna edici gelmiyor açıkçası. Geçmiş hikayesine ihtiyaç duymuyor yönetmen, bırakılmış, terk edilmiş bir geçmiş çok ilgilendirmiyor seyirciyi evet ama, belirsiz bir gelecek de o denli şaibeli!
Filmde Nasip’in Almanca biliyor olması detayı bile onu itilen kaderden kurtaracak bir çözüm gibi sunulabilirdi. Ama orada öyle bir sahne olarak anlatılıp geçildi. Sonrasında ışıklarda çocuğu teslim edeceği birini beklemesi, kadının camı indirip bakması ve Nasip’in kaçması… Bu detaylar filme ilginçlik katmak için oluşturulmuş anlar olsa da etkiden uzak duruyor.
Filmin en iyi şeyi oyuncu Nasip’i canlandıran oyuncu Ahmet Ağgün. Doğal oyunculuğu, farklı yüz hattı ve fiziksel duruşuyla karakterin birçok çarpık durumunu kurtarıyor, bu karakter bunu yapabilir durumuna sokuyor. Bu da filmi olduğundan daha iyi noktaya taşıyor. Kendisini Adrien Brody’e benzetenler de olabilir, daha fazla filmde karşımıza çıkması dileğiyle diyelim…
Karganın Uykusu, karakterinin oyuncuyla yakaladığı iyi uyumla dikkat çeken, konusunu da nispeten farklı kılan bir anlatımla önümüze getiren bir ilk uzun metraj denemesi. Yönetmeni Tunahan Kurt’un bundan sonrasında yapacağı filmin merak edileceği de aşikar. Son bir şey demek gerekirse… Filmde balık imgesi fazlaca yer kaplarken, filme ismini veren kargayı da görmek isterdik, her ne kadar karga ölümü temsil etse de uyku yarı ölüm olsa da…
twitter.com/banubozdemir