Trende Kapışma Modasına Yeni Bir Halka…
Yazar: Gizem Şimşek KayaLionsgate’in açıklamasına göre, ana akım bir Hint filminin Kuzey Amerika ve Britanya'da vizyona girmesi için bir Hollywood stüdyosuyla yaptığı ilk ortaklıklardan biri olan, dünya prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapan, Sikhya Entertainment ile Dharma Productions ortak yapımcılığında çekilen Kill (Türkiye’de gösterime girdiği adıyla Geber!) filminin yönetmen koltuğunda Saluun (2019), Long Live Brij Mohan (2017), Hurdang (2022) gibi filmlerin de yönetmenliğini yapmış olan Nikhil Nagesh Bhat oturuyor. Senaryosunu yönetmen Bhat ile Ayesha Syed’in kaleme aldıkları filmin görüntü yönetmenliğini Rafey Mehmood üstlenmiş. Müzikleri Haroon-Gavin, Vikram Montrose ve Shashwat Sachdev tarafından yapılan filmin oyuncu kadrosunda ise Lakshya, Raghav Juyal, Tanya Maniktala, Abhishek Chauhan, Ashish Vidyarthi, Pratap Verma, Harsh Chhaya, Adrija Sinha başta olmak üzere kalabalık bir kadro bulunuyor.
Filmin konusunu bir intikam hikâyesi oluşturuyor. Orduda komando olarak görev yapan Amrit hayatının aşkı Tulika’nın zorla başka bir adamla evlendirileceğini öğrendiğinde Yeni Delhi’ye gitmek üzere yola çıkar. Bindiği trene silahlı hırsızların saldırı düzenlemesi üzerine Amrit trendeki insanları kurtarmak için ölüme meydan okumak zorunda kalacaktır.
Çekimleri, kadrajları mükemmel olan filmin oyuncularının performansları da kusursuz. Başta yer alan birkaç sahneyi saymazsak tamamı trende geçen filmin akışı inanılmaz. Trende geçen filmler denildiğinde “Katil kim?” / “Whodunit” dinamiği üzerinden ilerleyen polisiye Murder on the Orient Express (1974); salgın hastalık nedeniyle karantinaya alınan bir treni konu edinen The Cassandra Crossing (1976), zombilerin istilası sırasında trenden sağ çıkmaya çalışanlara odaklanan Train to Busan (2016) ya da hızlı trende bulunan beş ayrı suikastçının hedeflerinin kesiştiğini fark etmelerini konu edinen Bullet Train (2022) ilk akla gelecek filmler. Bu filmlerin, treni ana mekân belirlemek haricinde bir diğer ortak noktaları ise edebiyatta da karşımıza çıkmaları. Roman uyarlaması olan Murder on the Orient Express ve Bullet Train ile kısa öykü uyarlaması olan Train to Busan filmlerinin yanı sıra The Cassandra Crossing ise sinemada gösterildikten bir yıl sonra, senaryo ekibinden Robert Katz tarafından kitaba uyarlanmış.
Her biri farklı bir türe ait olan bu unutulmaz filmlere aksiyonun ve kanın bolca tüketildiği bu film de (her ne kadar henüz edebiyatta karşımıza çıkmasa da) eklenecek gibi görünüyor. 115 dakikalık filmin adı 46. dakikada beyaz perdede karşımıza çıktığında aslında 46 dakika boyunca hafif bir aksiyon izlediğimizi anlıyoruz nitekim sonrasında da kan gövdeyi götürüyor.
Muhteşem koreografilerle dövüş ve cinayet sahneleri içeren filmi izlerken yer yer koltukları tırmalamak olası. Akla gelmeyecek türlü cinayet şekilleri havada uçuşurken film ekibinin makyajlar ve özel efektler konusundaki başarısına şapka çıkartmamak mümkün değil. Amrit karakteri ile kolayca özdeşleşim kurmanızı sağlayan filmde, Amrit ile beraber adeta içinizdeki nefreti dışarı fırlatarak bir anlamda katarsise erişiyorsunuz. Tipik tek adamın dünyaya bedel olması mantığı üzerinden ilerlemesine rağmen, Amrit’in delice gücü edinme sebebini anlayabiliyor bu nedenle de durumu yadırgamıyorsunuz. Tulika’yı canlandıran Tanya Maniktala’nın da Amrit’i canlandıran Lakshya’nın performansı da kusursuz. Ancak sadece ikisinin değil, filmde yer alan figürasyondaki oyuncuların dahi çok çok iyi olduğunu belirtmek de gerekiyor. Abartı var mı? Kuşkusuz abartıya kaçılmış ancak Rambo ne kadar (ki filmde ona da gönderme var) bir orduya bedelse Amrit de o kadar ‘bir orduya bedel’ hâle geliyor. Antagonist karakter Fani’yi canlandıran Raghav Juyal’ın Amrit’e söylediği sözler film bittiğinde dahi izleyicilerin kafasında salınıp duracak kadar sağlam alt metinlere sahip. Özellikle “Sen bir koruyucu değil, bir canavarsın” sözü oldukça manidar. Karıncayı incitmeyecek denli kalbi yumuşak olan insanların dahi içlerinde çıkmayı bekleyen bir canavar olduğunu da film boyunca olan aksiyonun yanı sıra bu sözler de gözler önüne sermeyi başarıyor. Bu bağlamda film, yalnızca aksiyona değil diyaloglara verdiği önemle de öne çıkmayı başarıyor.
Sonuç olarak Kill; kanlı şiddet sahnelerini midesi kaldırmayacak izleyicilerin tercih etmemesi gereken, ‘tek adamlık ordu’ teması barındıran, aksiyonuyla da diyaloglarıyla da akıllarda kalacak bir yapım.