Hesabım
    Hayat
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Hayat

    Az Karamsar, Çok Bilindik Bir Demirkubuz

    Yazar: Onur Kırşavoğlu

    Pek olumlu geri dönüşler alamayan Kor filminden 7 yıl sonra sinema salonlarına geri dönen usta yönetmen Zeki Demirkubuz, Hayat filmiyle izleyici karşısına çıkıyor. Kader ve Masumiyet’le akrabalık bağları bulunan ve aynı referanslardan beslenen Hayat, toplumsal baskı ve ailesinin istekleri neticesinde istemediği biriyle evlendirilmeye çalışılan Hicran’ın hikayesine odaklanıyor. Başrollerde Miray Daner, Burak Dakak, Cem Davran gibi isimlerin olduğu filmde ayrıca, Umut Kurt, Melis Birkan, Doğu Demirkol, Osman Alkaş, Kayhan Açıkgöz yer alıyor. Zeki Demirkubuz, filmin senaryosuna da imza atarken, görüntü yönetmenliğini Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Kuru Otlar Üstüne’de de çalışan Kürşat Üresin ve Cevahir Şahin üstleniyor diyelim ve filme geçelim.

    Zeki Demirkubuz, Yeraltı filminden sonra sevenlerini biraz üzmüş ve ortaya ilk dönem başyapıtları kadar güçlü bir film çıkaramamıştı. Belki de bu sebeple yedi yıllık bir ara ve sonrasında ilk dönem filmlerine benzer bir hikaye geldi. Film, istemediği biriyle evlendirilmeye çalışılan Hicran karakteri üzerinden ilerliyor. Daha sonra Rıza ve Orhan adındaki iki karakterin manevralarıyla hikaye derinleşiyor. Rıza, olayı bir saplantıya dönüştürürken, Orhan, kültürlü ama özgüveni eksik ve kıskanç bir profil çiziyor. Filmin ilk bölümünde Rıza’nın arayışına, ikinci yarısında ise Orhan’ın hezeyanlarına şahit oluyoruz. Elbette ki ikisinde de özne Hicran. Onun ailesinden kaçması, zorla evlendirilmeye ve erk düzene karşı çıkması, toplumsal normların dışına çıkmaya çalışması ve daha sonra aidiyet duygusu arayışıyla bocalarken, hayatın yeniden kendisini boğucu kıskacına alması sürecini görüyoruz. Üç karakter de hayatın getirdiklerini kabullenmeyi başta reddedip, ortaya bir isyan koymaya çalışsa da dönüp dolaşıp kadere boyun eğmek (hepimiz gibi) yaptıkları son eylem oluyor. Demirkubuz, röportajlarında da ilettiği gibi filmografisine nazaran daha yumuşak ve karamsarlıktan uzak bir sinema dili kuruyor, daha doğrusu kurmaya çalışıyor. Hicran’ın yaşadıkları üzerinden mutlu bir tablo çizmek ya da Demirkubuz’un mutlu bir son ortaya koyduğunu söylemek güç ama benzer hikayeler barındıran Kader ve Masumiyet kadar da iç karartıcı olmadığını bir nebze söylemek mümkün. Demirkubuz, artık inatçılıktan ziyade bilge bir kişiliğe büründüğünü dile getiriyor. Bunun emarelerini de filmde görebiliyoruz.

    .

    Hayat, yedi yıl sonra ve fragmanın hikayesel vaatlerine bakıp Demirkubuz’dan “içerik” anlamında yeni bir şeyler bekleyenleri biraz hayal kırıklığına uğratacak. Kader ve Masumiyet gibi bir film izlemek isteyenleri ise fazlasıyla memnun edecektir. Bu noktada izleyicinin beklentisi çok önemli. Biçimsel anlamda ise yeni bir Demirkubuz filmi bulmak mümkün. Filmlerinde görsel güce hiç önem vermeyen, film sürelerini iki saat ve altında tutan yönetmen, bu kez 3.5 saate yakın bir süre ve Nuri Bilge Ceylan’ın son filminde de çalışan görüntü yönetmenlerine sahip. Bu da biçimsel anlamda onun adına bir yenilik ve oldukça da ihtişamlı duruyor ama kurgu konusundaki yanlış kararlar bu gücü baltalıyor. Geçişlerin aceleciliği, zamanlama hataları ve hikayeyi fazla parçalı hale sokan kesmeler filmin zayıf noktalarından biri. Filmle bir bağ kurma şansını birkaç kere zora sokan bu tercihler olmasa ve süre biraz kısalsa bambaşka bir seviyeyle karşılaşabilirdik. Bu noktada filmin imdadına oyuncu kadrosu yetişiyor. Hemen herkes rolünün hakkını fazlasıyla veriyor. Miray Daner’in sessiz çığlıkları muhteşem, Burak Dakak’ın da bu ilk büyük rolü tam not alıyor ama filmin yıldızı kesinlikle Cem Davran. Yıllar sonra onu iyi bir rolle ve güzel bir performansla görmek sevindirici. Aktif oyunculuk meselesinin hakkını fazlasıyla veriyor. Daner’in pasif oyunculuğuyla bir araya geldiği ortak sahneler filmin en güzel bölümleri. Karakter anlamında da Hicran ve Orhan konusunda şüphemiz yok, çok iyi yazılmışlar ama Rıza karakteri biraz yapay duruyor ve bazı manevraları anlamlandırmak güç oluyor. Onu besleyen yan karakterler ise bu açığı kapatmaya çalışıyor.

    Demirkubuz, bu hikayeyi çok daha önceden tasarladığını ama araya başka projelerin girdiğini söyledi. Yazgı ve İtiraf’la benzer bir ana karakter olduğu aşikar. Daha sonra üçleme de yön değiştirdi ve Bekleme Odası dahil oldu. Böyle bakıldığında ilk dönem sinemasının izlerini meşrulaştırmak daha kolay. Tıpkı o filmlerdeki karakterlerin hayatı gibi, bütün isyanlara rağmen Hicran’ın hayatı da sıradanlaştırılan, kaderine mahkum edilmeye çalışılan bir yolla finale gidiyor. Eskisi kadar karamsar olmayan bir Demirkubuz olsa bile toplumun ve ülkenin geldiği yer çok daha karamsar. Bu da hepimizin hayatını etkileyen birer prangaya dönüşüyor. Hicran için de durum maalesef böyle ve hikaye karamsarlıktan bir yere kadar kopabiliyor. Bu durumu bir röportajında Demirkubuz şöyle özetliyor; "Yaşam insanı yumuşatıyor, Hayat'ın eski filmlerimdeki kadar karanlık olmadığına katılıyorum. Bence bu iyi bir şey, sürekli aynı adam olarak kendini tekrarladığında sıkılıyorsun. Döneklik olmadıktan sonra, inkar olmadıktan sonra yaşamının değişimine inanmak lazım, ona biraz karşılık vermek lazım. Benimki galiba öyle oluyor."

    Hayat, şerh koşacak olumsuz yanlarına rağmen Yeraltı sonrası Demirkubuz’un en iyi filmi. Bir geri dönüş. Özüne dönen bir yönetmenin, bildiği sularda ne kadar rahat ve başarılı olduğunun kanıtı.

    Onur Kırşavoğlu

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top