“Kalbim Napoli İçin Çarpıyor”
Yazar: Onur Kırşavoğlu2000’li yılların en önemli yönetmenleri arasında yer alan, kendine has sinemasıyla her zaman ihtişamlı ve büyüleyici olmayı başaran Paolo Sorrentino, Cannes Film Festivali’nde prömiyer yapan son filmi "Parthenope" (Su Perisi) ile sinemalardaki yerini aldı. Adını ünlü bir sirenden alan, herkesi güzelliğiyle hayran bırakan ve zeki bir kariyer inşa etmek için bir yandan çabalayan Parthenope’nin hayatını izlerken, Sorrentino’nun memleketi Napoli’ye olan aşkını ve tutkusunu iliklerimize kadar hissediyoruz. Filmde genç yetenek Celeste Dalla Porta başrolde yer alırken, ona Gary Oldman, Silvio Orlando, Luisa Ranieri, Peppe Lanzetta, Isabella Ferrari ve Dario Aita gibi isimler eşlik ediyor. Filmin senaryosu da hemen her filminde olduğu gibi Sorrentino tarafından kaleme alındı.
Parthenope, Napoli’nin başrolde olduğu Yunan mitolojisindeki sirenlerden biri. Bu siren (peri diye de geçer), her zaman yaptığını yapamayıp Odysseus'u sulara gömemeyince gururuna yediremez ve intihar eder. Cesedi ise Napoli kıyılarına vurur. Bizim hikayesini izlediğimiz Parthenope de bir su perisi gibi suda doğar ve aynı adı alır. Hikaye böyle başlar... Parthenope, oldukça güzel ve gören herkesi etkisi altına alan bir auraya sahiptir. Bütün kararsızlıklarına ve gelgitlerine rağmen her şeyi Napoli için yapar. Bunu da kendine yıllar sonra itiraf edebilmiştir. Bu itiraf aynı zamanda Sorrentino’nun itirafıdır. O da sanatını, hikaye anlatıcılığını ve hayatının her adımını memleketi Napoli için atar. Bunu da sıklıkla dile getirir. Oscar aldığı gece, idolleri arasında Napoli’yi ve halkın sevgilisi, gelmiş geçmiş en büyük futbolcu Maradona’yı sayar. "The Hand of God" filminin adı da bunu ispatlar niteliktedir. Sorrentino, o filmde Napoli’de herkesin bir arada olduğu güzel bir yaz günüyle çocukluk yıllarını anlatmaya başlar. "Parthenope"de ise gençlik ve üniversite yıllarını görürüz. "Parthenope" ve Sorrentino için, tüm acılara, ödenen bedellere, kararsızlıklara ve ölümlere rağmen her şey Napoli içindir. Filmin en önemli özelliklerinden biri de haliyle gizli başrol Napoli sokaklarıdır. Geceden sabaha ilerleyen, Fellinivari akışlar, din ve güzellik göndermelerinin nasibini aldığı kiliseler, ilk aşkların ateşinin yakıldığı yaz partileri ve Napoli’nin tüm halkı sokaklara döken şampiyonlukları... Hali hazırda Napoli tarihine ilginiz varsa, benim gibi bir Napoli taraftarıysanız film içine çekmek için fazla zorlanmaz. Bunlar olmasa bile bir şehrin kalbinden geçen yollar ilginizi çekiyorsa bu film tam size göre.
“Bir gün ansızın aşık oldum sana. Kalbim kıpır kıpırdı, neden diye sorma! Yıllar geçti ama ben hala burada Napoli’deyim ve bunca zamandır şehrimi savunuyorum.”
Sorrentino’nun kendini tekrar ettiğini ve gençlik/güzellik konusuna fazla takılı kaldığını düşünenler bu filmden sonra artacaktır. Bunu anlar ve saygı duyarım ama böyle anlatabildiği sürece benim için sorun yok. Bazı yönetmenlerin takıntılı oldukları tarzları ve spesifik konuları vardır. Buna rağmen her seferinde ortaya güzel iş çıkarmayı başarırlar. Sorrentino da bunlardan biri. Tanıdık atmosfer ve konulara rağmen, "La Grande Bellezza", "Youth" ve "The Hand of God"ı benzer ya da kötü bulmamız mümkün mü? "Parthenope" bu filmler seviyesinde değil belki, buna katılırım ama kesinlikle çok iyi bir film. Sadece, Sorrentino da bu konuda biraz şüphede kalmış olacak ki filmin ilk yarım saati biraz tutuk, yapay ve acemice. Sanki Sorrentino özentisi bir yönetmen ilk filmini çekmiş gibi ama sonradan toparlıyor ve bildiğimiz sinemasına dönüşüyor. Dönüştükten sonra da kararsızlıklar ve varoluş sancılarıyla boğuşan ama zekasıyla doğru yolu bularak kaderini çizen Parthenope’nin hikayesini ihtişamlı ve büyüleyici bir şekilde bizi karşılıyor. Parthenope, hayatın girdabında birçok eşikten geçer. Aktris olmak için bir girişimde bulunur, ilk aşkıyla sokaklarda el ele dolaşır, peşinde olan ve onu elde etmeye çalışan adamlarla kedi fare oyunları oynar, en sevdiği yazarla bir gece geçirir ama tüm bunların sonunda, babasından kardeşinin intiharından beri göremediği şefkati gördüğü profesörün izinden gitmeye karar verir. Onun altında da ait olma hissi vardır bu ait olma durumu yine herhangi bir insana değil Napoli'yedir. Sorrentino, Parthenope’nin bu aşamalarında, ruhani inanışları olan bir halkı, büyülü gerçekçilik sınıfına sokabileceğimiz anlarla karşımıza çıkarır. Bu sahneler Fellini sinemasını anımsatır. İkili diyalogların bazı anlarındaki ışık-gölge oyunları da Antonio’yu akıllara getirir. Tüm bunlar bittiğinde ise; hepimiz anılarımızla, kendi güzelliğimizle, var olan ya da elimizden kayıp giden gençliğimizle yalnız başımıza kalırız. Bu kalış beraberinde sorgulamayı da getirecektir. Belki gelecek hayatımızı, belki geçmiş hayatımızı irdelerken hüzünlü, anlamsız, kayıtsız ama kararlı bir şekilde yolumuza devam ederiz...
Onur KIRŞAVOĞLU