BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
4,0
Çok İyi
Pigen med nålen

Kadınların çehresinde sefaletin ve vahşetin hikayesi...

Yazar: İdil Hazal Acar

Son filmi “Ter” (2020) ile film eleştirmenlerini pek de mutlu edemeyen Magnus von Horn, Danimarka’da yüz yıl önce yaşanmış gerçek bir hikâyeyi anlattığı “Şişli Kız” ile Uluslararası Film kategorisinde Oscar adayı oldu. Bu dalda birlikte yarıştığı “Emilia Perez” ve “Kutsal İncirin Tohumu” filmleriyle Cannes’da da rekabet etmiş ve umduğu sonucu elde edememişti. Bunu Cannes jürisinin yaptığı bir yanlış olarak görüyorum çünkü “Şişli Kız” 2024’ün en vurucu filmlerinden biri ve Akademi üyeleri adaylık listesinde son 5’e bırakarak filmin hakkını teslim etmiş gibi görünüyor.

Lukasz Bak

Bugünden geçmişe, Mayıs ayına döndüğümde, Cannes jürisinin “Anora”ya Altın Palmiye verirken, ilk yarım saatinde neredeyse aynı konuyu işleyip devamında çok derin tarihi, siyasi ve felsefi katmanlar açan, hem görsel hem işitsel olarak daha başarılı olan "Şişli Kız"ı nasıl bu kadar görmezden gelebildiğini gerçekten anlayamıyorum. Film üst üste binmiş amorf insan yüzlerinin ürpertici görüntüsüyle, 1. Dünya Savaşı’nın tüm acımasızlığının ve sefaletinin ortasında Danimarka’da açılıyor. Vic Carmen Sonne’yi, kocası savaşa giden Karoline rolünde görüyoruz. Karoline 14 haftadır kirayı ödeyemediği için evinden atılır ve izbe bir odaya taşınmak zorunda kalır. Çalıştığı üniforma fabrikasının sahibinden dulluk yardımı ister. Fabrikanın sahibi, kocasının öldüğünü kanıtlayamadığı için ona yardım etmez ama yaslanacak bir omuz olarak kendisininkini önerir. Böylece Karoline zengin bir adamla evlenip rahat edeceğini sandığı, hayatındaki son mutlu günleri yaşamaya başlar. Genç kadın yeni ilişkisinde mutludur, savaş bitmiştir, üstelik bir de hamiledir. Tam da bugünlerde Karoline’in eşi yüzünde büyük bir deformasyonla savaştan geri döner. Savaşın tüm çirkinliği ve korkunçluğu adeta bu adamın yüzünde hayat bulmuştur. Karoline çoktan ölümünü kabullendiği bu eski kocayı ve o çirkin suratı evinde istemez, onu kovar. Ve sevgilisini tekrar gördüğünde ondan evlenme sözü alır. Fakat içine girmesi gereken zengin aile, Karoline’i ve bebeğini kabul etmeyecektir. Sevgilisinin annesi bu evliliğe onay vermediği gibi genç kadını bir de işten atar. İşsiz, kimsesiz, üstelik hamile olan Karoline için sefalet günleri başlamıştır.

Karoline zor bir karar vererek bir şiş marifetiyle (filme ismini veren şiş) bebeğini hamamda düşürmeyi dener. Burada kendisinden yaşça büyük bir kadın Karoline’in ne yapmaya çalıştığını görür ve ona engel olur. Bu kadın, aslında tüm filmin onun gerçek hikayesi üzerine kurulduğu Dagmar Overbye’dır (Trine Dyrholm). Dagmar Karoline’e; bebeği öldürmemesini, doğduktan sonra kendisine vermesini, evlat edinecek bir aile bulabileceğini söyler. Karoline ikna olur ve savaşın tükettiği Avrupa’da, elinde yiyecek pancar ve patatesten fazlası yokken, çok zor şartlar altında bir hamilelik geçirir. Bu sırada eski kocasının artık bir sirk ucubesi olarak çalıştığını öğrenir ve tekrar bir araya gelirler. Hayatın sillesini yemiş iki gariban olarak fakirlik içinde yaşarlar. Öyle ki doğumunu bile gündelikle çalıştığı bir depoda, herkes kendisini izlerken yapar. Sefalet elinden en temel insani gereklilikleri, örneğin mahremiyetini almıştır. Yine de kocası bebeği büyük bir mutlulukla kabul eder. Bu bebeğin bir lütuf olduğunu düşünür. Fakat Karoline aynı şekilde düşünmemektedir. Kocasının beşik almak için evden çıktığı bir gün, bebeği evden kaçırarak Dagmar’a götürür. Dagmar ona bebeğin “bir doktor, belki bir avukat, iyilik yapmaya parası yetecek biri” tarafından evlat edinileceğini söyleyerek bebeği alır. Karoline bu hizmet karşılığında bir miktar para da öder.

Kısa süre sonra verdiği karardan pişman olan Karoline, tekrar Dagmar’ın yanına dönerek bebeği emzirmek istediğini söyler. Ne var ki bebek gitmiştir, artık bulmanın imkânı yoktur. Karoline ve Dagmar arasında bir anlaşma yapılır, buna göre Karoline artık yeni gelen bebekleri bir aile bulunana kadar emzirmeye başlar. Dagmar’ın yanına yerleşir. Bu evde Dagmar’ın bir afyon bağımlısı olduğu, kızıyla ve sevgilisiyle ilişkisi ve evlatlık edinilen bebeklerin akıbetine dair her şeyi öğrenir. Dagmar Overbye, Danimarka tarihinde iz bırakmış bir seri bebek katilidir. Evlat edindirdiğini iddia ettiği bebeklerin kimini kanalizasyona atmış, kimini sobada yakmış, kimini boğarak öldürmüştür. Karoline’i de son bir cinayetle suçuna ortak ettikten sonra, bebeğini geri almak isteyen bir annenin ihbarıyla her şey ortaya çıkar. Karoline intihar etmeyi dener, Dagmar ise tutuklanır.

Dagmar soğukkanlı bir psikopat olarak bütün cinayetlerde kendini haklı bir yere koymuştur. Mahkemede, aslında bu bebeklerin annelerine iyilik yapmak istediğini, onları büyük bir beladan kurtardığını, zaten o bebekleri evlat edinecek “iyi bir aile” bulmanın imkanı olmadığını herkesin bildiğini söyler. Film bunu dolaylı olarak sezdirse de tarihçiler Avrupa’da savaş yıllarında yaşanan vahşetin böyle bir psikolojik bozukluğa, öldürmeye (hatta bebek öldürmeye) dair kayıtsızlaşmaya neden olduğunu ve büyük ihtimalle Dagmar’ın psikopatlığının ilk başta kendi bebeklerini öldürerek başladığını söylerler. Gerçekten de filmin her karesinde Danimarka’nın bugünkü halinden ne kadar uzak, viran ve sefil olduğunu görürüz. Bu çevre, bu fakirlik, o dönemlerde insanların kafasında yaşamın değerine dair pek çok soru uyandırıyor olmalı.

Film ilerledikçe ortaya etikle ilgili farklı sorular atılıyor. Dagmar’ınki gibi hastalıklı bir kafada; bir insan yavrusu savaşla da cinayetle de aynı şekilde ölüyorsa, cinayete ahlaki olarak önyargılı bakmanın realitede neyi değiştireceği, hatta bu çocuklara ve annelerine iyilik olup olmadığı, acımasız bir alt metin olarak yerleştirilmiş. Yetimhanedeki çocukların, çevrelerinde yaşanan tüm kötülüğe rağmen yine de Tanrı’ya dua etmesi de “kötülük problemi”nin sinemadaki gösterişsiz sunumlarından biri. “Şişli Kız” vahşi monokrom görselliği, tüm hikayesi ve felsefesiyle çok zor, çok acı ve çok karanlık bir film. Kimi zaman bir korku filmini anlatan ifade biçimi, Michal Dymek’in özenli sinematografisi, Frederikke Hoffmeier’ın müzikleri ve vurucu finaliyle izleyicinin kalbinde büyük bir iz bırakıyor, unutulmazlar arasında yer alıyor. "Emila Perez" için yapılan lobiyle mücadele edemeyeceğini düşünsem de ben izleyici olarak ödülümü gönül rahatlığıyla veriyorum.

İdil Hazal ACAR

Daha Fazlasını Göster