Her dergi ve gazetenin puanlama sistemi farklı olduğu için, Beyazperde, puanları 0.5 - 5 yıldız üzerinden, kendi barometresine göre vermiştir.
Basın Eleştirisi
Hurriyet
Yazar: Uğur Vardan
Ken Loach’la birlikte Britanya sinemasının en duyarlı, en sosyal yanı yüksek yapımlarına imza atan emektarlarından Mike Leigh, 81 yaşında çektiği ‘Acı Gerçekler’de (Hard Truths) sevme ve sevilme konusunda zorluk yaşayan ve bu psikolojisini küçük bir kıvılcımla büyük bir ateş topuna dönüştüren bir karakter etrafında toplumsal hayatta geldiğimiz noktayı; hoşgörüsüzlük ve sabırsızlığı anlatmayı hedefliyor. İlmek ilmek örülen yapıyla ‘Acı Gerçekler’ öfke ve sürekli tepki halini çok iyi yansıtıyor. Mike Leigh, bu çalışmasıyla aynı zamanda filmografisindeki köşe taşlarından biri olan ‘Sırlar ve Yalanlar’daki (Secrets&Lies/1996) oyuncusu Marianne Jean-Baptiste’le yeniden buluşmuş (ki Jean-Baptiste, Pancy performansıyla bence En İyi Kadın Oyuncu’da Oscar’a aday gösterilmeliydi). Bu dokunaklı, çarpıcı, yüreklere seslenen dramı kaçırmayın derim.
Senaryoyla ilgili yapılacak başlıca eleştiri, Leigh’nin tekrarlara düşmesi, anne hesaplaşmasını kısacık bir bölüme sıkıştırıp detayları esirgemesi olsa da Pansy karakterinde zoru başarıyor: Huysuz, negatif bir kişilikten seyirciye nefretlik bir zemin yaratmıyor. Sevilmediği için kendini de sevememiş bir kadının kendini mahkûm ettiği cehenneme ortak ediyor hepimizi. Pansy içine attığından daha fazlasını çevresine yansıtıyor; alev alıyor ve yakıyor. Leigh de filmde ebeveynliğin sevgisi eşit olmadığında ortaya çıkan sonucu, hem karakterini hem seyirciyi yaralayarak anlatıyor.
Mike Leigh filmlerinde benzersiz olan ve beni her seferinde etkileyen bir şey “Acı Gerçekler”de de var… O da karakterlerin sahiciliği… Leigh, geniş kitleleri elinden kaçırma pahasına hayatın gerçekliğini yakalamaya çalışan yönetmenlerden ve yakalıyor da… “Acı Gerçekler” belki en iyi işlerinden değil ama yine unutulması güç bir film yaptığı kesin.
Acı Gerçekler, siyahi ırka radikal biçimde farklı bir bakış denemesidir. Sonuç olarak bir başyapıt değilse de kendi içinde tutarlı ve farklı bir filmdir bu... Bir eleştirmenin dediği gibi, “Bu film, her şeye sakin kalmanın sonucu olarak, son aşamasına ulaşmış bir yıkılış portresidir”
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.
Hurriyet
Ken Loach’la birlikte Britanya sinemasının en duyarlı, en sosyal yanı yüksek yapımlarına imza atan emektarlarından Mike Leigh, 81 yaşında çektiği ‘Acı Gerçekler’de (Hard Truths) sevme ve sevilme konusunda zorluk yaşayan ve bu psikolojisini küçük bir kıvılcımla büyük bir ateş topuna dönüştüren bir karakter etrafında toplumsal hayatta geldiğimiz noktayı; hoşgörüsüzlük ve sabırsızlığı anlatmayı hedefliyor. İlmek ilmek örülen yapıyla ‘Acı Gerçekler’ öfke ve sürekli tepki halini çok iyi yansıtıyor. Mike Leigh, bu çalışmasıyla aynı zamanda filmografisindeki köşe taşlarından biri olan ‘Sırlar ve Yalanlar’daki (Secrets&Lies/1996) oyuncusu Marianne Jean-Baptiste’le yeniden buluşmuş (ki Jean-Baptiste, Pancy performansıyla bence En İyi Kadın Oyuncu’da Oscar’a aday gösterilmeliydi). Bu dokunaklı, çarpıcı, yüreklere seslenen dramı kaçırmayın derim.
Milliyet
Senaryoyla ilgili yapılacak başlıca eleştiri, Leigh’nin tekrarlara düşmesi, anne hesaplaşmasını kısacık bir bölüme sıkıştırıp detayları esirgemesi olsa da Pansy karakterinde zoru başarıyor: Huysuz, negatif bir kişilikten seyirciye nefretlik bir zemin yaratmıyor. Sevilmediği için kendini de sevememiş bir kadının kendini mahkûm ettiği cehenneme ortak ediyor hepimizi. Pansy içine attığından daha fazlasını çevresine yansıtıyor; alev alıyor ve yakıyor. Leigh de filmde ebeveynliğin sevgisi eşit olmadığında ortaya çıkan sonucu, hem karakterini hem seyirciyi yaralayarak anlatıyor.
Habertürk
Mike Leigh filmlerinde benzersiz olan ve beni her seferinde etkileyen bir şey “Acı Gerçekler”de de var… O da karakterlerin sahiciliği… Leigh, geniş kitleleri elinden kaçırma pahasına hayatın gerçekliğini yakalamaya çalışan yönetmenlerden ve yakalıyor da… “Acı Gerçekler” belki en iyi işlerinden değil ama yine unutulması güç bir film yaptığı kesin.
T24
Acı Gerçekler, siyahi ırka radikal biçimde farklı bir bakış denemesidir. Sonuç olarak bir başyapıt değilse de kendi içinde tutarlı ve farklı bir filmdir bu... Bir eleştirmenin dediği gibi, “Bu film, her şeye sakin kalmanın sonucu olarak, son aşamasına ulaşmış bir yıkılış portresidir”